|
HUBEYB
BİN ADİY
Darağacında
ilk namaz kılan sahâbî
Uhud savaşında bazı
yakınları ölen müşrikler, Müslümanlardan bunların intikamını almak istediler.
Alçakca bir plân hazırladılar. Hemen de planı tatbike koydular. Bu maksatla bir heyet
Medine'ye giderek Resulullahın huzuruna çıkıp:
- Yâ Resûlallah. Bizim kabîlelerimiz, İslâmiyeti kabûl ettiler. Yalnız Kur'ân-ı
kerîm öğretmenine ihtiyâcımız var. Lütfen bize; İslâmiyeti, Kur'an-ı kerimi
öğretecek kimseler yollar mısınız? diye ricada bulundu.
Sevgili Peygamberimiz kendilerine, 10 kişilik bir öğretmenler heyeti yolladılar.
Başlarında,
Âsım bin Sâbit hazretlerinin bulunduğu bu heyette, Mersed bin Ebî Mersed, Hâlid bin
Ebî Bükeyr, Hubeyb bin Adiy, Zeyd bin Desinne, Abdullah bin Târık, Muattib bin Ubeyd
de bulunuyordu.
Bu öğretmenler kâfilesi, geceleri yürüyerek, gündüzleri gizlenerek Hüzeyl Kabilesi
topraklarında, Reci' suyu başında, seher vakti konakladılar...
Bu sırada yanlarında bulunan Adal ve Kare kabilesi heyetinden biri, bir bahane ile
yanlarından ayrıldı. Hemen Lıhyanoğullarına gidip, haber verdi.
Çarpışmaya karar verdiler
Çok geçmeden kâfilenin etrâfı sarıldı. 200'den fazla silâhlı
eşkiyâ oradaydı.
- Bize öğretmen lâzım! diyenler, çekip gittiler. O güzîde Müslümanları, eşkiyâ
ile karşı karşıya bıraktılar.
Lıhyânoğulları mensupları, esir ticâreti ile geçinirlerdi. Bu sebeple:
- Teslim olun. Canınızı kurtarın, teklifinde bulunuyorlardı. Asıl niyetleri onları
Mekke'de köle olarak satmaktı. Böylece çok para kazanacaklardı. Çünkü Mekke'li
müşrikler kendilerine:
- Yakaladığınız her Müslüman için, değerinden fazla para öderiz, demişlerdi.
Bunu Müslümanlar da duymuşlardı. Onun için, aralarında istişâre ederek
çarpışmaya karar verdiler. Arkalarını dağa dönüp, kılıçlarını çekip,
Allahın dîni uğrunda vuruşmaya başladılar.
İkiyüz kişilik düşmana karşı görülmemiş bir kahramanlıkla çarpıştılar.
Üzerlerine saldıran kuvvetten bir kısmını öldürdüler.
Nihayet çarpışa çarpışa on Sahâbi'den yedisi okla vurularak orada şehid düştü.
Sadece Hubeyb bin Adiy, Zeyd bin Desinne ve Abdullah bin Târık kalmış, müşriklerle
çarpışıyorlardı.
Çok geçmeden müşrikler, onları sağ olarak yakaladılar.
Arkadaşlarım bana örnektir
Lıhyanoğulları üçünü de yayların kirişleri ile bağladılar.
Mekke'ye götürmek üzere yola çıktılar.
Abdullah bin Târık Mekkeli müşriklere götürülmeye râzı olmadı. Gitmemek için
zorlandı.
- Vallahi ben size arkadaş ve yoldaş olmam! Şehid olan arkadaşlarım bana örnek ve
önderdir, deyip, bir zorlayışta ellerini kurtardı.
Lıhyanoğulları O'nu taşa tuttular, sonunda O'nu da şehid ettiler.
Lihyânoğulları, Hubeyb bin Adiy ve Zeyd bin Desinne'yi Mekke'ye götürüp müşriklere
yüksek bir fiyatla sattılar.
Çünkü Hz. Hubeyb Bedr Gazâsında müşriklerden Hâris bin Âmir'i Cehenneme
yollamıştı.
Onun oğulları şimdi kendisini almak için, büyük para ödediler.
Zeyd bin Desinne'yi de Safvân bin Ümeyye, Bedir savaşında öldürülen babası Ümeyye
bin Halef'in intikâmını almak üzere satın aldı.
Mekkeli Müşrikler, Hz. Hubeyb ve Zeyd'i satın aldıktan sonra, onlara ne cezâ
vereceklerini konuşuyorlardı:
- Hayır! Evvelâ işkence etmeliyiz.
- Ama Harâm aylar içinde bulunuyoruz!
- Evet! Bu sebeple, hemen öldüremeyiz! Harâm ayların geçmesini beklememiz gerek.
- O hâlde, hapsedelim.
- Ellerini, ayaklarını zincire vuralım! diyorlardı. Öyle yaptılar.
İntikam hırsı
Harp meydanındaki yenilginin intikâmını, müdâfaasız bir insandan
alacaklardı. Hem de o esîri; harpte değil, parayla pazardan almışlardı!..
Hârisoğulları, iftihârla Hubeyb bin Adiy'i kendi âile fertlerine gösteriyorlar:
- İşte babamızı öldüren. Şimdi vereceğimiz cezâyı beklemekte! diyorlardı.
Hz. Hubeyb bin Adiy, hapsedildiği evde tam bir tevekkül ile, Allahü teâlânın kendisi
hakkındaki takdirini bekliyordu.
Üzüm salkımı
Hapsedildiği evde bulunan ve azatlı bir cariye olan Mâviye şöyle anlatmıştır:
Hübeyb, benim bulunduğum evde bir hücreye hapsedilmişti. Ben ondan daha hayırlı bir
esir görmedim.
Bir gün baktım elinde insan başı gibi kocaman bir üzüm salkımı vardı. Ondan
yiyordu. Hergün böyle üzüm salkımı elinde görülürdü.
O mevsimde hem de Mekke'de üzüm bulmak asla mümkün değildi. Allahü teâlâ ona
rızık veriyordu.
Hz. Hubeyb, hapsolunduğu hücrede namaz kılar, Kur'ân-ı kerîm okurdu. Onun okuduğu
Kur'ân-ı kerîmi dinleyen kadınlar ağlaşırlar. Ona acırlardı.
- Ona bir isteğin var mı? dediğimde,
- Bana tatlı su ver, putlar için kesilen hayvanların etinden getirme, bir de
beni ödürecekleri zaman önceden haber ver, başka birşey istemem, dedi.
Öldürüleceği gün kararlaştırılınca gidip kendisine söyledim. Hayret ettim,
öldüreceği zamanı öğrenince onda en ufak bir değişiklik ve zerre kadar üzüntü
eseri görülmüyordu. Bana:
- Ne olur bana, bir ustura buluver. Temizlik yapacağım. Ben de sana duâ ederim, dedi.
Haksız yere cana kıymayız
Ben de çocuğumun eline bir ustura verip, gönderdim. Çocuk yanına
gidince birden korktum.
- Eyvah bu adam çocuğu ustura ile keser o nasıl olsa öldürülecek, dedim. Koşup
çocuğa baktım.
Hubeyb, gönderdiğim usturayı çocuğun elinden alıp, çocuğu sevmek için dizine
oturtmuştu. Ben bu durumu görünce çok korkup, feryâd etmeye başladım. Durumu
anlayınca,
- Bu çocuğu ödüreceğimi mi zannediyorsun? Bizim dînimizde böyle şey yok.
Haksız yere cana kıymak bizim hâl ve şânımızdan değildir, dedi. Aslında
eli usturalı bir esir çok şey yapabilirdi. Hattâ bu fırsat sâyesinde, hürriyetine
bile kavuşabilirdi.
Hz. Hubeyb böyle birşeyi, düşünmek bile istemedi. Küçük bir yavruyu âlet etmek
küçüklüğünü aklına bile getirmedi.
Hubeyb bin Adiy ve Zeyd bin Desinne'yi öldürmek için müşriklerin kararlaştırdığı
gün gelmişti. Fakat müşriklerin kin ve intikâm hisleri geçmek bilmedi.
Herkese haber verildi. Bu yüzden şehrin zengin-fakîr, genç-ihtiyâr, kadın-erkek ve
bütün çocuklar oradaydılar. Bu iki yüce Sahâbenin başına gelecekleri merak
ediyorlardı.
Bir isteğin var mı?
Bir sabah erkenden O büyük îmânlı Sahâbînin zincirlerini çözüp,
zindandan çıkardılar. Mekke dışında Ten'im denilen yere götürdüler. Çünkü
bütün mel'anetlerini, orada yapmayı âdet edinmişlerdi.
Bu iki Allah ve Resûlullah dostu ise, heyacanlı değildiler.Yolda karşılaşıp
görüşen bu iki Sahâbî kucaklaşarak birbirlerine uğradıkları belâya
sabretmelerini tavsiye ettiler.
Az sonra bir müşrik bağırdı:
- Ey Hubeyb! Sen bizim babamızı, Hâris bin Âmir'i öldürdün. Bugün onun
intikâmını senden alacağız. Ölmeden önce bir isteğin var mı?
Hubeyb bin Adiy gâyet sâkin, şunları söyledi:
- Yaşatan ve öldüren ve öldükten sonra gene diriltecek olan, yalnız
Cenâb-ı Allahtır.. O'na binlerce hamd olsun.
Darağacında namaz
Müşrikler hayretle tekrar sordular:
- Ölmeden önce son bir arzun yok mudur?
- Beni bırakınız iki rekât namaz kılayım...
- Kıl orada.
Elleri ve ayakları çözülen Hz. Hubeyb, hemen namaza durup, büyük bir sükûnet
içinde huşû' ile iki rekât namaz kıldı. Cenâbı Hakka son duâlarını yaptı.
Toplanan müşrikler, kadınlar, çocuklar heyecanla onu seyrediyorlardı. Namazını
bitirdikten sonra
- Vallahi eğer ölümden korkarak namazı uzattığımı zannetmeyecek
olsaydınız, namazı uzatırdım ve daha çok kılardım, dedi.
Böylece idam edilirken iki rekât namazı ilk kılan, âdet ve sünnet olmasına sebep
olan Hubeyb bin Adiy'dir Peygamber efendimiz, onun idam edilirken iki rekât namaz
kıldığını işitince bu hareketini yerinde ve uygun bulmuştur.
Allah ve Resûlullah sevgisi için
Hârisoğulları hırsla yaklaştılar:
- Artık ölmeye hazır mısın? diye sordular.
Aslında O'nun bağırıp çağırmasını istiyorlardı. Çünkü o zaman daha keyifle,
işkence edeceklerdi.
Fakat aksine Hubeyb halâ sâkindi:
- Müslüman olarak öldükten sonra, ne şekilde can verirsem vereyim, önemli
değil. Çünkü bütün çektiklerim, Allah ve Resûlullah sevgisi içindir. Cenâb-ı
Hak dilerse, parça parça edeceğiniz vücudumun zerresini, lütuf ile Cennetine nâil
eyler, dedi.
Hz. Hubeyb, son namazını kıldıktan sonra, Mekkeli müşrikler, onu tutup darağacına
kaldırarak bağladılar. Yüzünü kıbleden Medine'ye doğru çevirdiler. Sonra:
- Vallahi dînimden asla dönmem! Bütün dünya benim olsa, bana verilse yine
İslâmiyyetten dönem!..
Esselâmü aleyke Yâ Resûlallah
- Şimdi senin yerine Peygamberinin olmasını, onun öldürülmesini, sen
de evinde rahat oturasın ister misin?
- Ben Muhammed aleyhisselâmın değil benim yerimde olmasını, Medîne'de
yürürken ayağına bir diken bile batmasına asla râzı olmam!
- Ey Hubeyb, İslâm dîninden dön eğer dönmezsen seni muhakkak öldüreceğiz.
- Allah yolunda olduktan sonra benim için öldürülmenin hiç ehemmiyeti yoktur.
Hz. Zeyd bin Desinne'ye de bu şekilde söylediler. O da aynı cevabı vererek şehid
oldu.
Bundan sonra Hubeyb:
- Allahım! Şuracıkta düşman yüzünden başka yüz görmüyorum... Allahım!
Resûlüne selâmımı ulaştır. Bize yapılan bu işi Resûlüne bildir,
diyerek duâ etti.
Hubeyb bu duâyı yaptığı sırada sevgili Peygamberimiz, Eshâb-ı kirâmla oturuyordu.
Zeyd bin Hârise şöyle anlatmıştır:
Bir gün Resûlullah efendimiz Eshâbıyla otururken kendisine vahy geldiği sırada
kaplayan hâl gibi bir hâl kapladı. Sonra,
- Ve aleyhisselâm, dedi.
- Yâ Resûlallah bu selâmı kimin selâmına karşılık verdiniz?
- Kardeşimiz Hubeyb'in selamına karşılık verdim. Cebrâil aleyhisselâm,
Hubeyb'in selâmını bana ulaştırdı.
Ve Hubeyb ile Zeyd'in şehid edildiğini Eshâbına duyurdu. Hubeyb'in etrafında toplanan
Kureyş müşrikleri:
- İşte babalarınızı öldüren bu adamdır, diyerek gençleri üzerine mızraklarıyla
saldırttılar. Mızraklarını saplayarak vücudunu yaralamaya başladılar.
Yüzümü Ka'be'ye çevir
Bu sırada Hubeyb'in yüzü Kâ'be'ye doğru döndü. Müşrikler Medine'ye
doğru döndürdüler.
Hz. Hubeyb:
- Allahım eğer ben senin katında hayırlı bir kul isem yüzümü Ka'be'ye
çevir, diyerek duâ etti.
Yüzü yine kıbleye döndü. Müşriklerden hiçbiri onun yüzünü Kâ'be'den başka bir
tarafa çeviremedi.
Bu esnada Hz. Hubeyb darağacı üzerinde düşman arasında garip bir halde şehit
edilmekte olduğunu dile getiren bir şiir söyledi.
Mekkeli müşrikler darağacına çıkardıkları Hz. Hubeyb'e, ellerindeki mızraklarla
işkence yapmaya başlayınca:
- Valahi ben Müslüman olarak öldürülecek olduktan sonra vurulup hangi yanım üstüne
düşersem düşeyim gam yemem. Bunların hepsi Allah yolundadır, dedi.
Hubeyb bundan sonra yüksek sesle şöyle bedduâ etti.
- Ey büyük ve herşeye kâdir Allahım. Sen de bu zâlimlerin tamâmını mahveyle!
Onlardan hiç birini sağ bırakma! Hepsini ayrı ayrı öldür, Allahım!
Hâinler korkak olur
Hâinler korkak olur. Bu hâinler de bedduâyı işitince korkmaya
başladılar. Hz. Hubeyb biraz daha konuşursa, vaziyet değişebilirdi. Oradakiler
müşrik de olsalar tesir altında kalabilirlerdi! Hattâ o mazlûmu kurtarmak istiyen
bile çıkabilirdi. Hârisoğulları:
- Konuşturmayın şunu! diye bağırdılar.
Sonra da mızraklarını peşpeşe saplamaya başladılar, içlerinden biri göğsüne
mızrağı sapladı, mızrak sırtından çıktı.
Hubeyb, vücudundan kanlar fışkırırken ve darağacında sallanarak son nefesini
verirken,
- Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlüh
diyerek şehid oldu.
Hubeyb bin Adiy'in cenazesi kırk gün darağacında asılı kaldı. Bedeni çürüyüp
kokmadı. Hep taze kan aktı.
Peygaber efendimiz onun cenazesini getirmek üzere Eshâb-ı kirâmdan Zübeyr bin Avvâm
ve Mikdâd bin Esved'i gönderdi.
Gece gizlice Mekke'ye girip Hubeyb'i asılı bulunduğu darağacından indirip deveye
yükleyerek Medine'ye doğru yola çıktılar.
Cennetteki komşu
Durumu öğrenen müşrikler büyük bir kalabalık hâlinde üzerlerine hücum ettiler.
Hz. Zübeyr ve Mikdâd, kendilerini savunmak için cenazeyi yere koydular. Biraz sonra
baktılar ki, Hubeyb'in cenazesini bıraktıkları yer yarılıp, cesedi içine alındı
ve kapandı.
Onlar da oradan uzaklaşıp, Medine'ye döndüler.
Peygaber efendimiz, Hubeyb bin Adiy için:
- O benim Cennette komşumdur, buyurmuştur.
Bu şekilde şehid edilen Hubeyb, Ensârdan ya'nî Medîneli Müslümanlardan olup Evs
kabilesindendir.
Hicretten önce Müslüman oldu. Bedir ve Uhud savaşına katıldı. Bu savaşlarda
büyük kahramanlıklar gösterdi. |