DİNDE YENİDEN YAPILANMAK

Yazar: Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK

Yayınevi: Yeni Boyut Yayınevi

 

ÇAĞDIŞI VE KUR'AN DIŞI

Çağın Kuran'ın gerisinde, Müslümanların da çağın gerisinde olduğunu söyleyen yazar Kuran'ın getirdiği ve insanın yücelmesine sebep kıldığı değerleri hayata geçirmek bakımından, Müslüman olmayan dünya Müslüman dünyadan daha öndedir demiştir.

Bu tespitin zorunlu sonucu olarak ; İslam dünyası, önce çağı yakalamak, ondan sonrada Kuran'ın idealindeki dünyanın öncülüğüne soyunmak zorundadır. Müslüman dünyanın “Olmak yada olmamak, işte bütün mesele” sözü ile dikkatlere sunulması gereken muhasebenin özüdür.

Kısacası, şunu kabullenmek zorundayız:

Çağ, ilahi iradenin, yani Kuran'ın gerisinde kalmıştır; biz ise çağın gerisinde bulunuyoruz. Yapılacak ilk iş bu olgunun nedenleri üzerinde durmaktır. İşe başka reçetelerle başlayanların sonraki pişmanlıkları asla fayda vermez.

Hak Yolcusuna Cevaplar: Bu bölümde hak yolcusunun sorduğu “İslam” kelimesi üzerine açıklamada bulunulmuştur

Bu kelime iki köke dayanır: Silm ve Selam. Birincisi barış ikincisi esenlik ve mutluluk demektir. Yani İslam barış ve mutluluk dinidir. Fakat bu İslam coğrafyasına yansımamıştır.

Bu yansımama da Kuran-ı tebliğ eden Peygamberimizin vefatı ile hayatın dışına itilmiş M. Akif in “ Kuran göklere çekildi ve O’nun dini adına yeryüzünde yalan ve hezeyan kaldı”. Kuran'ın dini adına daha çok bu yalanları ve hezeyanları ihya ediyoruz. Allah'ın dini ise onun kitabında duruyor ve kendisini hayata geçirecek şuurlu gayretleri bekliyor.

Vahyin getirdiği, doğrular yerine örfler esas alınmamalı, Kuran'a sadık kalınmalıdır.

 

DİYANET TAMAM MI, DEVAM MI?

Bu bölümde diyanetle ilgili görüşler sunulmuştur.

Diyanet lağvedilmemeli ancak yeniden yapılandırılmalıdır. Bu yapılandırma önce zihniyet değişikliğini, sonrada bir statü değişikliğini gerekli kılmaktadır. Zihniyet değişikliğine başlanmayan statü değişikliğini bir aldatmaca dan öteye geçemez ve yeni manipilasyonlarla diyanet yine karanlığa ve sömürüye teslim edilir. Diyanet, mezhep diyaneti değil, Kuran'ın diyaneti olmalıdır.

Diyanet, mezhep besleyici bir kurum olmaktan çıkıp mezhep çekişmelerinin üstünde ve ötesindeki dinin savunuculuğunu, koruyuculuğunu üstlenecektir.

Kuran vahiylerini kabul edenlerin tümü kardeştir ve bu kardeşlerin o vahiylere getirdikleri yorum ne olursa olsun İslam dışı ilan edilmeleri mümkün değildir. Mezhepler ve tarikatlar, din içi zevkler ve renkleri ifade ederler. Renklere ve zevklere karışılmaz. Onlar herkes için bağlayıcı değildir. Bağlayıcı olan Kuran'dır. Diyanet, özerk bir kamu tüzel kişiliği olarak yapılandırılmalıdır.

 

BİRLİĞİN DAYNAKLARI

Bu bölümde Malazgirt-Çanakkale-Kurtuluş Savaşı üçlüsü ruhu ışığında birlikten bahsedilmiştir. Birliğin mistik-metafizik dayanağı, birliğin anası, birlik hamurunun mayası Kuran'dır.

KUR'AN'A DÖNÜŞÜN ANLAMI

Kuran’a Göre Din ve İnsan: Kuran'a göre din, insanın varlık yapısına uygun hayat tarzını gösteren kurumdur. Bu yüzden din, ancak ve ancak insanı var eden Kudret tarafından yapılandırılabilir. İnsanı yaratan kudret, onun ihtiyaçlarını ve duygularını çok iyi bildiği gibi, sürçme noktalarını, zaaflarım, hırslarını da çok iyi bilmektedir. Çünkü o kuvvet, insana egosu tarafından nelerin fısıldadığını en iyi bilendir.

Kuran kaderi, Allah ile insanın birlikte oluşturup yazmalarını istemektedir. Bunun içindir ki insan, Allah olmamakla birlikte sıradan bir varlıkta değildir. Kuran insanın ilahlaşmasına giden yolları tıkamıştır ama, ilahileşmesine hiçbir engel çıkarmamıştır, hatta ilahileşmesini istemiştir. (A1-i İmran-79).Çünkü insan, varlığın gözbebeği haline getirilmiş, benliğine sonsuzluğun tohumu ekilmiştir.

Kuran, dinin arkasında beşer görmek istemiyor. İnsanın din kurma ve kotarma gücü ve yetkisi yoktur.

Din ve Peygamberler: Kurucusu ve koruyucusu Cenabı Hak olan din, insanlık dünyasına peygamberler aracılığı ile ulaştırılmaktadır. Kuran Peygamberler ve Peygamberlik konusunda bir noktanın altını ısrarla çizmektedir.

Peygamberler Allah’ın ortağı değil elçisidirler. Peygamberlerin elçilikten ortaklığa çekilmeleri Peygambere saygı adı altında yapılmaktadır. Hz. İsa'ya “Allah'ın oğlu” sıfatını verenler onu yüceltmekten başka bir niyet taşımıyorlardı.

Peygamberler “Allah'ın elçiliği” konumundan “Allah'ın ortaklığı” konumuna geçirmek ne kadar tehlikeli ise Allah ile kul arasında “nötr postacılar” düzeyine indirerek sıradan insanlar konumuna getirmek de o kadar tehlikelidir.

Bu bölümde Peygamber Efendimize isnat edilen söz, fiil ve kabullerin gerçekte ona ait olmadığını iddia eden ve tartışmaya açan yazar Hadisleri de kabule yanaşmamış radikal ifade ve yorumlarda bulunmuştur.

 

Politeist Beş Kültür Meselesi:Atalar veya örfler İslam’ın oluşmasında en büyük etkiyi 5 büyük politeist kültür yapmıştır.

1. Emeviler

2. İran Sasani kültürü

3. Hint mistik kültürü

4. Türk-Şaman Kültürü

5. Eski Yunan kültürü

 

Kuran’a Dönüşün Anlamı ve Yeri:İslam fıtrat dini karakteri dışına itilmiş bunda da, çekişme ve didişme, insanla indirilen din arasında değil, insanla uydurulan din arasındadır.

M. Akif:

“ Doğrudan doğruya Kuran'dan alarak ilhamı

Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı “diyerek güzelce özetlemiştir.

Kuran’a Gidince ne Olacak?: Kuran yönetim erkini, seçkin kişi veya kişiler üzerinde şekillendirmek yerine Şura veya bey'at prensipleri üzerine şekillendirilmiştir. Yönetimle ilgili temel Kuransal prensiplerin bazıları da şunlardır: Adalet, iş ve yetkileri adalet sahibine vermek, emeğe saygı, baskı ve zorlamadan uzaklık, nimetlerin paylaşımı, yönetenlerin yönetilenlerden olması.

Müslüman toplumların despot kahırlar altında inlemesini meşrulaştırmak için yozlaştırılan kavramlardan biride “Kader” kavramıdır. Bugün Müslüman kitlelerin İmanın şartlarından biri olarak sinelerinde yaşattıkları Kader anlayışı, Kuran'ın ruhuna ve Hz. Peygamber'in hayat faaliyetlerine tamamen zıt kabullerden oluşmaktadır.

Kuran'ın söylediği gayet açık ve nettir:

Zulmün inlettiği insanları onurlarına, haklarına ve özgürlüklerine kavuşturmak için hiçbir renk, ırk, bölge, sistem ayrımı yapmadan mücadele edilecektir. Bu zulüm Müslümanların yaşadığı coğrafyanın yöneticileri tarafından sergilenirse elbette ki buna öncelikle karşı çıkılacaktır. O halde “ahlaksızlık ve zulümde sergilese imama karşı çıkılmaz.”. Anlayışı Kuran dışı bir anlayıştır. Yönetimi kaydı hayat şartıyla ellerinde tutmak isteyenlerin Cumhuriyet ve demokrasi düşmanlarını “İslam” kılıfı geçirmeye kalkmaları sebepsiz değildir. Çünkü demokraside tüm yozlaştırmalara rağmen yönetenlerin denetlenmesi ve gerektiğinde işten uzaklaştırılmaları kaçınılmazdır.

 

YENİDEN YAPILANMANIN KARAKTERİ

Bu yapılanmanın karakteri imamı ölçü belirleyici ve denetleyici Kuran olacaktır. Tüm kişi, kavram, kurum ve kabuller Kuran'ın denetimine tabi olacaklardır. İnanç esasları da dahil, dine isnat ve izale edilen tüm değerler ve kavramlar Kuran esas alınarak yeniden yapılandırılacaktır. Kuran'ın verileri karşısında sorgulanmadık hiçbir engel kalmayacaktır.

  1. Yapılanma Hareketleri bir reform hareketi değildir.
  2. Yeniden yapılanma sadece düşünce alanında yani spekülatif akademik bir yapılanma olmayacak, günlük hayatı kucaklayan pratiklere el atan bir yapılanma olacaktır.
  3. Yapılanma hareketi “Bir Kuran'a dönüş hareketi” olacaktır. Kuran'ın indiği devre dönüş hareketi değil.

 

KURAN'A GÖRE HUKUK DEVLETİ VE İNSAN HAKLARI

Hz. Peygamberin vefatından sonra felsefe ve hukuk felsefesinde Medine-i Fazıla (erdemli şehir, ideal toprak, ideal ülke, ideal toplum asla olmadı). Toplumumuz Kuran perspektifinde geri kalmış olsa da diğer toplumların önündedir. Eksiklerimizi düzeltecek olan da su, coğrafya, ne bu coğrafya onları Kuran düzeltir. Başka bir kuvvet, anlayış değil.

Hukuk devleti, kanunlarla yönetilen ve çıkardığı kanunlara bizzat kanunları ortaya koyanların da uyduğu bir devlet demektir. Hukuk devleti sadece kanunları olan devlet değil kanunsuz hiçbir devlet yok, firavunun da yönetiminde kanunları var. Hukuk devleti bizzat devletinde kanunların denetiminde onlara bağlı ve bağımlı olarak icraatta bulunduğu sultayı kullanıldığı bir anlayış ve devlettir. Bu da Kuran doğrultusunda olan sırat-ı müstakim dairesinde olmalıdır.

Bu bölüm insanların belirli kişi ve zümrelerin çıkarları ve din anlayışı doğrultusunda değil de Kuran’ın ışığı altında yönetilmesine başarısızlıkları ve kabiliyetlerine dini alet etmemelerine deyinilmiştir.

Bu bölümde muhterem hocamız Fethullah GÜLEN `in “La ilahe İllallah” diyen herkes cennete girecektir sözüne deyinilmiş ve belirli kişi ve zümrelerin bundan rahatsızlığına, hoşgörüsüzlüğüne kendi melun, şeytani, hegemonyalarının belirtildiğine deyinilmiştir. Bu sözün Peygamberimize ait olduğuna deyinilmiş ve tek şart olarak da bunu vermiştir.

Hem ideal bir dünya özleyenler hem insan haklarına, insanın mutluluğuna koruyuculuk, besleyicilik yapacak bir hukuk devleti özleyenler, hem bu ülkenin mutlu yarınlarının hayallerini kurarlar ; Kuran gerçekleriyle tanışıp kucaklaşmak ve dost olmak zorundadır.

 

MUHAMMED İKBAL'İ TANIMALIYIZ!

Muhammed İkbal’i tanımalıyız; çünkü onu tanımadan İslam düşüncesini, çağın problemlerine çözüm verecek bir kaynak olarak tanımakta çok zorlanırız. Bu durumda yeni kuşaklar, dini geleneksel tabuların kutsanması halinde sineye çekmeye devam ederler. Bunun sonucu ile, dini insan ve ülke aleyhinde bir ideoloji gibi işletenlerin köşeleri tutmaları olur.

Daha sonra İkbalin biyografisi verilmiş, Pakistan'ın bağımsızlığında oynadığı role deyinilmiştir. “Çağın Mevlanası” ve “İkinci Mevlana” diye anılan İkbal hayatını “ Açık Kuran düşmanı” inkar yobazlarıyla “Maskeli Kuran düşmanı” dinci yobazlara karşı mücadele vererek geçinmiş bir düşünce anıtı gibi karşımızdadır.

İkbal Kuran tarzında aşk ve ızdırap seviyesinde özgür benlik ve isyan duyguları içinde okulla çılgınlığı bütünleştirerek mollamız ve karşı islamı yüceltmiştir. Kitap İkbalin Türk ulusu ve bu inkılapları konusundaki düşünceleri ile sona ermiştir.