KUR’ANDA EDEBİ TASVİR

Yazar : Seyyid KUTUB

Yayınevi : Hilal Yayınları

Baskı : İstanbul / 1990 / 240 shf.

 

KUR’AN SİHRİ

Kur’an ilk andan itibaren Arapları tesir edip büyülemişti. Gerek Allah’ın gözünü İslam’a açtığı kimseleri ve gerekse gözünde perde bulunan kimseleri ilk Müslümanları istisna edersek çünkü onlarda Hazret-I Peygamberin şahsiyetinin rolü olabilir. Başlıca amil Kur’an-ı Kerim’dir.

Ömer bin Hattab’ın imana gelişinin hikayesi, Velid bin Mugire’nin dönüp gidişinin hikayesi daha birçok iman kıssalarının ileri örneğidir. Bu iki olayda da Arapları etkileyen Kur’an’ın sihri meydana çıkarıyor.

Hazreti Ömer imana gelirken şöyle söylemiştir: “ Bu ne güzel söz, ne üstün söz.”

Velid bin Mugire “ Bu başka değil, tesirli bir sihirdir. Görmüyor musunuz, adamda karısının kölelerinin arasını açıyor” dedi.

Kur’an’ın bazı kafirlerden naklettiği sözler de Kur’an’ın sihrine delalet eder.

“Bu Kur’an’ı dinlemeyin, okunurken gürültü edin, belki bu suretle galip gelirsiniz” (Fussilet 26) Bu, Kur’an’ı kendilerine ve tabilerine tesirinden ötürü ruhlarında çalkalanan korkuyu gösterir.

Kureyş reisleri, yalnız çocuklarından değil, kendilerinden de endişeleniyorlardı. Kendileri de onun tesirine kapılmaktan korkuyorlardı. Onun için işitmek istemiyor, gürültü yapıyorlardı.

 

KUR’ANDA SİHİR KAYNAĞI

Kur’an’daki sihrin kaynağı, teşri gaybiyat ve kevni ilimlerden başka bir şeydeydi. Elbette bu sihir, Kur’anın yalnız haber verdiği konuda değil, bizzat onun üslubunda idi.

Alak suresine baktığımızda bunu açıkça görebiliriz. Mesela (kella leinlem yentehu lenesfean binnasiye) ‘böyle şeylerden sakınsın o, eğer küfründen vazgeçmezlerse, and olsun onu alnından tutup (cehenneme) sürükleriz.’ İşte ses tonuyla manasını tasvir eden şiddetli (lenesfean) lafzı. Müteradifi olan (lenehuzennehu) kelimesinden daha şiddetlidir. (Lenesfean binnasiyeh) şiddetli ve çabuk yakalamayı, azgın mütekebbirin kaldırdığı en yüksek yerden, kibirli başının önünden yakalamayı tasvir eder. Bu alnı, yakalayıp sürüklemeye müstahak bu alındır.

 

KUR’AN NASIL ANLAŞILDI

Gerek müminler gerek kafirler Kur’an’ı dinlerken büyülenmişlerdir. Bunlar büyüleniyor iman ediyorlar, onlar büyülenmiyor kaçıyorlar. Sonra onlarda ötekiler de Kur’an’dan etkilendiklerini ifade ediyorlar. Hz. Ömer, Kur’an dinleyince kalbim ona ısındı, ağladım ve o beni İslam’a soktu. Başka bir rivayette de şöyle söylediği kaydediliyor. “ Bu söz ne kadar güzel üstün bir söz”

Velid bin Mugire Kur’an’a karşı hayranlığını gizleyemiyor. “Vallahi onda bir tatlılık güzellik var. O altındakileri kırar, kendisi yükselir, onun üstünde bir söz olamaz” diyor.

Müslümanlar bu veciz ve yazılı sanat güzelliğinden aldıkları ruhi zevk ve hissettikleri derin duygudan dolayı onu açıklaya vakit bulamadılar. Fakat daha sonra tabiin dönemlerinde tefsir denilen ilim gelişmeye başladı ama onun edebi yönünden çok fıkhi, cedeli, nahvi yönleri araştırıldı. Bu yön tam açıklanmadı. Bundan dolayı bu mucize kitabın ifadesini yeni bir tetkik metoduyla incelemek ve ondaki fenni güzelliğin genel prensiplerini araştırmak lazımdır.

 

EDEBİ (FENNİ) TASVİR

Tasvir, Kur’an üslubunda üstün ifade vasıtasıdır. Kur’an, müşahede edilen olayı, görülen bir manzarayı, zihni bir manayı, ruhi bir durumu olduğu kadar insan tipini, beşer tabiatını da hissi hayali bir surette ifade eder. Çizdiği bu resme canlı bir hayat, ya da taze bir hareket verir. Bir de bakarsınız ki, o zihni mana, bir şekil, bir hareket olmuş, o ruhi durum; Bir tablo, yahut bir sahne olmuş, o insan tipi canlı bir hale gelmiş, o beşer tabiatı cisimlenmiş. Olayları, sahneleri, hikayeleri ve manzaraları ise canlı, hareketli bir hale sokar. Buralara bir de konuşma ilave edince bu sahnenin bütün hayali unsurları tamlanmış olur. Anlatım başlar başlamaz dinleyicilere yepyeni bir bakış kazandırır ve bunları ilk olayı vuku bulacağı sahneye çeker. Orada manzaralar birbirini takip eder, hareketler tazelenir, dinleyici bunun okunan bir kelam ve darbedilen bir mesel olduğunu unutur da sahneye gelip giden şahıslar görür. Hadiselerin getirdiği durumlardan etkilenen insanların jest ve mimikleri, insanların ruhlarındaki hisleri açığa vurur. Artık o kıssalar burada hayatın hikayesi değil, hayatın kendisidir. Kur’an ne zaman bir misal vermek istese, hep bu tasviri ifadeyi kullanır, sözleri, resimlendirerek ruha, duyulara hitab etmek ister. İşte “Tasvir, Kur’an üslubunda üstün vasıtadır” dememizin sebebi budur. Bu bir üslup süsü ve gelişi güzel bir şey değildir. Bu, bir sabit sistem, birleşik bir plan, şümullü bir özellik ve muhtelif hal ve vaziyetin icabına göre muhtelif yollarla hizmet eden bir metoddur. Mesela, küfredenlerin, Allah’tan kabule mazhar olamayacaklarını, asla cennete giremeyeceklerini, onlar için kabul veya cennet girmenin muhal bir şey olduğunu beyan etmek istiyor.

“Bizim ayetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler (yok mu) onlar için gök kapıları açılmayacak, onlar, halat iğne deliğine girinceye kadar cennete giremeyeceklerdir. Biz günahkarları böyle cezalandırırız.”

Seni öyle bir duruma getiriyor ki, hayalinde gök kapılarının açılması şeklini, kalın ipliğin (halat) iğne deliğinden geçmesi şeklini düşünüyorsun. Burada özellikle kalın ipin isimlerinden olan “el-cemel” seçiliyor. Hissi, bu iki şekli düşünüp tesir almaya bırakıyor. Ta ki sonunda kabul edilmeme ve muhalin manası ruhun derinliklerine nüfuz etsin. Bu manalar yalnız zihin yoluyla değil, aynı zamanda göz, his gibi çeşitli yollarla da ruha intikal ediyor.

HİSSİ TAHYİL VE TECSİM

(Düşündürme ve Cisimlendirme)

Kur’an-ı Kerim tasvirinde meydana çıkan diğer bir mesele de “tecsim” dir. Mücerret manaları cisimlendirme ve bunları cisimler haline yahut genellikle hissedilip (duyulup, görülen) şeyler haline çıkarma meselesi, Kur’an, bu hususta çok yüksek bir dereceye vasıl olmuştur. Tahyil çeşitlerinden “teşhis” diye isimlendirmemiz mümkün olan bir çeşit vardır ki, camid maddelerle, tabii olaylar ve vicdani tepkilere hayat vermede kullanılır. Bu cansız şeylere verilen hayat, bazen yükselir insani bir hayat olur. Maddelere, olaylara, tepkilere geçer. İşte sabah teneffüs ediyor:

Teneffüs ettiği zaman sabaha andolsun (Tekvir 18).

“(Allah), gündüzü durmadan kovalayan gece ile örter (Araf 54).

Kur’an tasvirinde zirveye ulaşan bir ahenk vardır. Ahenk, çeşitler ve derecelere ayrılır. Bu çeşitlerin bir kısmına Kur’anın belagatiyle uğraşanlar işaret etmişler, bir kısmına da şimdiye kadar hiç kimse dokunmamıştır.

1-İbarelerin telifinde lafızların seçimi veya ve sonra bunların özel bir düzende dizilişi öyle bir ahenk temin eder ki, fesahatte en yüksek dereceye ulaşır.

2-Kelimelerin seçiminden ve bunların özel bir düzende hasıl olan musiki.

3-Bu ahenkten biri de beliğ nüktelerdir. Anlatılan konunun sonunda, o konuyu iyice ruha yerleştiren takip cümleleri gibi. Mesela: kudreti ispat eden bir sözden sonra (Allah her şeye kadirdir.) “İnnallahe ala külli şey’in kadir.”

4-Diğer bir ahenk de ayetlerin siyakındaki gayeler arasında bulunan manevi teselsül ve bir konudan diğerine geçişteki tenasüptür.

5-Diğeri de bazı nassların aheste adımları arasında bulunan ruhi irtibat ve düzendir. Bu ahenklere bazı örnekler verelim. “Ey iman edenler ne oldunuz ki size “Allah yolunda hep birlikte gazaya çıkın” denildiği zaman yere (mıhlanıp) ağırlaştınız.” (Tevbe 38)

İnsan yalnız (……….) kelimesini işitiyor. Hayal o “musakkal, ağırlaşmış cismi tasavvur ediyor. <bu kelimede bir ağırlık tonu var. Eğer (……) “ağırlık gösterdiniz” deseydi, o ses latifler ve o musiki tesiri kaybolurdu. (………………….)

“Artık onlar da, o azgınlar da, iblis orduları da yüzleri koyun topyekün (cehennemin) içine atılmışlardır.” (Şuara 94-95)

(…………….) kelimesinin nağmesi de hareketin sesini aksettirmektedir.

Leyl süresindeki musikiye de dikkat etmemiz gerekir.

(……………) “Gece bürüyüp örttüğü zaman…..” Bu ahenk hiçbir şiirde, hiçbir musikide yoktur.

KUR’ANDA KISSA

Kuran’da kıssa, diğer edebi kıssalarda olduğu gibi sırf edebi bir gaye gütmez. Kıssa Kur’anın asıl hedefini gerçekleştirme vesilesidir. Kur’an, her şeyden önce bir dini davet kitabıdır. Kıssa da bu daveti duyurma ve tespit etme vesilelerinden biridir. Kıssanın durumu, kıyamet sahnelerinin durumu veya Kuran’da varid olan diğer konularının durumu gibidir.

 

KISSANIN GAYELERİ

1-Kıssanın gayelerinden biri vahiy ve risaletin ispatıdır. Hz. Muhammed (sav) ne yazar ne okurdu. O’nun Yahudi ve Hıristiyan papazlarla da sohbet ettiği görülmemiştir. Bunun için bu kıssalar geldi. Vahy-i İlahi olduğunu açıkladı.

2-Nuh devrinden Hz. Peygamber (sav) devrine kadar bütün dinin Allah’tan geldiğini ve bütün müminlerin bir ümmet olduğunu bir olan Allah’ın, hepsinin Rabbi olduğunu açıklamaktadır.

3-Dinlerin esasta bir olduğunu, hepsinin bir tek ilahtan geldiğini beyandır. Bu maksatla bir çok peygamberin kıssaları böyle toplu olarak gelir. Onlardaki temel akide tekrarlanır. O da tek Allah’a imandır.

4-Allah’ın, nihayet peygamberlerine yardım edip yalancıları helak edeceğini beyan etmektir.

Kur’an, kıssalar dışında dini gayelerini ifade ederken muhtelif insan tiplerini de çizmiştir. Bunları gayet kolay, basit ve muhtasar çizmiştir.

Kuran’da İnsan Tipleri:

  1. Bütün insanlık cinsini tasvir eden insanlık karakterlerinden biri.
  2. Öz insan karakterlerinden biri de şu akidesi zayıf mahluktur. Fayda gördüğü zaman gevşer, zahmete duçar olduğu zaman imana sarılır.
  3. İnsanların kimi de gerçek kendi işi ise gerçeğe kıymet verir, eğer başkasından zuhur ederse gerçeğin karşısına çıkar ve onu kabul etmez.
  4. İnsanlardan kimi de Hak’tan kaçar, O’nu görmek istemez. Çünkü nefsinde hem kibir, hem zaaf bir aradadır. Kibir Hak’tan çevirir, zaaf yüzünden de Hak ile karşılaşmaya muktedir olamaz.

Kur’an daima bedahete dokunmak, ihsası uyandırmak ve bunlar yoluyla doğrudan doğruya vicdana ulaşmak istemiştir.

Bu konuda kullandığı metot Kur’anın genel metodudur. Tahyil (düşündürme) ve tecsim(cisimlendirme) suretiyle tasvir ve teşhis metodudur. Bu mantık manalı lafızlar, tasvir edici ifadeler, canlı resimler, konuşan manzaralar, çok kıssalar iştirak etmiştir. Kur’an meseleleri basit, kolay bir dille, bedahet ve basirete hitap ederek izah etmiş, düğümlü kelam ve zihni cedel yoluna girmemiştir. Tasvir ve sanatlarıyla kafirlere bile icazını kabul ettirmiştir.