TASAVVUF ve TARİKATLER

 Yazar : Dr. Selçuk ERAYDIN

Yayınevi : M.Ü. İlahiyat Fakültesi

Baskı : İstanbul / 1994 / 518 shf.

 

TASAVVUF

İnsanın lehinde ve aleyhinde olan şeyleri bilip “hal”en yaşaması olarak tarif edilmektedir. Bir düşünceyi, bir fikri çeşitli meslekleri kendi haline terk etmek gelişmesini engeller. Spor, bütün bedeni hareket ettirdiği gibi onu canlı bırakır, gelişmesini sağlar. Fikirler de hal olarak yaşanırsa gelişir ve kalıcılık sağlar.

Tasavvuf, her felsefi düşüncenin ideale yöneliş esasını teşkil eder. Kali hale tebdil etmek şekliyle ifade edilen tasavvuf, İslam Dininin ihtiva ettiği bilgi sisteminin kuvveden fiile yani kalden hale, nazariyeden ameliyeye dönüşüdür. Tasavvuf, kalbin masivadan alaka kesilmesiyle sağlanır.

Hakk'a kul olmanın gerçekleşmesi, seyr-i süluk, manevi yolculukla mümkündür. insanlar bu yolculuğu üç şekilde yaparlar:

l. Tarik-i Ahyar: Namaz, oruç, Kur'an tilaveti gibi ibadetleri devamlı olarak yapmak 2. Tarik-i Ebrar: Mücahede ve riyazat ashabıdır. Kötü ahlakı iyi ahlaka çevirerek mücadele etmek.

3. Tarik-i Şettar: Şevk, Iştiyak, zikir, fikir, şükür yoludur. Bu ise on şekilde olur: Tevbe zühd tevekkül, kanaat, uzlet, Allah a teveccüh, sabır, rıza, zikir, murakabedir.

Tasavvufta önemli olan islami esaslara uygun bir hayat yaşamaktır. Cüneyd-i Bağdadi'ye göre tasavvuf; seha, rıza, sabır, işaret, gurbet, sof giyme, seyahat ve fakr gibi sekiz haslet üzerine kurulmuştur.

Tasavvuf kelimesi; Ashab-ı Suffa, saff-ı evvel, Benu's- Sufa, safevi, savf, sofos-sophia sof kelimelerinden türeyebileceği söylenmiştir.

Tasavvufun mevzuu; insanın güzel ahlak ile ahlaklandırmak, hal ehlinden olmasını sağlamaktır. Gayesi ise; Hakk'ın rızasını kazanmak, nefsi temizlemek, Allah Rasulü (sav)'nün ahlakı ile ahlaklanmaktır.

 

İlk mutasavvıflar ; Hasan Basri, Süfyan-ı Sevri, Ebu Haşim, Râbiatü'I- Adeviyye sayılabilir. Türkistan'da tasavvufun yayılmasında Hoca Ahmed-i Yesevi'nin büyük katkılan olmuştur. Yine ilk mutasavvıflar arasında; İbrahim Edhem, Zünnun-ı Mısri, Maruf Kerhi, Seriyy Sakati, Bişr-i Hafi, Şakik Belhi, Ebu Yezid Bistami, Hamdun Kassar, Cüneyd-i Bağdadi sayılabilir. Bunlar hakkında da kitapta geniş bilgi bulmak mümkündür.

 

Velayete ulaşmanın yollan şunlardır:

  1. İbadetleri yerine getirmekteki ihlas 4- Doğruluk 7- Tevbe, Hakk tan haşyet

2- Su-i zandan uzaklaşmak 5-Emanet 8-Hüsn-i zan

3- Gurur ve kibirden kaçınmak 6-Muhabbet ve buğz 9-Sabır

Bir insanın veli olduğuna delil son nefesinde imanlı gitme şartıdır. Velinin kendisini bilip bilemeyeceği hususunda tartışmalar vardır. Velayet, ikiye ayrılır: Velayet-i Amme ve Velayet-i

 

Nefsin mertebeleri ise şunlardır: Nefs-i Emmare, Levvame, Mülhime, Mutmainne, Radiyye, Merdiyye, Kâmile.

Tevbe üçe ayrılır: Azap korkusuyla yapılana tevbe, sevap arzusuyla yapılana inabe, sırf Allah hoşnutluğunu kazanmak için yapılana da tevbe denir.

Vera, zühd başlangıcı olarak ifade edilmiştir. Ağızdan kalbe giren ve çıkanın Allah ve Resulü (sav)'nün arzu ettiği şeyler olmasına dikkat etmektir. Haram ihtimali olan şeylerden çekinmektir. Dört kısımda mütalaa edilmiştir:

l. Vera-ı adul: Fetva ehlidir. Dinin hükümlerine riayet etmektir.

2. Vera- süleha: Haram ihtimali olan şeylerden çekilmektir.

3. Vera-ı muttakıyan: Helalde şüpheli olanlardan uzaklaşmaktır.

4. Vera-ı sıddikin: Hakk'a ibadette kuvvet kazanmak için, kifaf- ı nefs etmektir. (Kifaf-ı nefs; bir kimsenin ölmeyecek kadar olan rızkı, nafakası.)

 

VAHDET -İ VÜCUD

Her yerde ve her şeyde kalbini yalnız Allah ile meşgul etme hali ve yaşayışıdır. İmam-ı Rabbani tevhidi vucudi ve şuhudi olmak üzere iki kısımda mutalaa eder. Vucudî tevhid, mümkün olan şeylerin vücudunu Allahu Teala'nın vücud denizinin dalgasını görmektir. Varolan şeyler Allahu Teala'nın varlığının tezahürüdür. Bu makama ulaşmış olanlar Hakkın vücud denizine daldıklan için (Fenafillah) orada denizden ve dalgadan başka birşey göremez.(Şuhudi Tevhid).Kendini de bu deryadan bir damla kabul ederler. Vücudî tevhid, latife-i kalbin seyrinde meydana gelir. Önce imkan dairesinde seyreder. Hallac-ı Mansur bu istiğrak halinde `Enel hak' dediği için idam edilmiştir.

Panteizm fikrinin sahipleri, bütün eşyanın Allah olduğunu ileri sürerler. Yani yaratan ile yaratılanın ittihadına inanırlar. Bunu iki şekilde izah ederler.

1-Gerçek olan Allah’tır. Alem bir takım görüntülerden başka bir şey değildir.

2- Alem hakikidir. Allah mevcud olan şeylerin hepsidir.

Birbirine zıt gibi görünen iki görüş şöyle özetlenebilir: Allah'ın vücudundan başka bütün varlıkların bir hakikate malik olmadığını, tabiatın Hak'ta fani olduğuna Yani sınırlının sınırsızda birleştiğine inanırlar. Bunların inancı her şey Allah diye ifade edilebilir. Benim anladığım Vahdet-i Vücudçular mevcudun Allah'ın delil olduğunu görür ve söylerler. Panteistler ise, mevcudu (varlığı) Allah'ın bir cüz'ü olarak görürler ve her şey Allah'tır derler. Bu örü ün en önemli simaları Spinoza ve Hegel’dir.

 

NOT: Eserdeki Vahdet-i Vücud ve Panteizm bölümleri ehl-i halin anlayacağı ve bileceği bölümler olduğundan anlaşılması için bizzat okunması gerekmektedir.

Behaki'nin beyanına göre her yüz senede bir müceddid gelecektir. Bunların ilki Ömer bin Abdülaziz ikincisi İmam-ı Safi, üçüncüsü Ebul Abbas bin Süreyc (Ebu Hasan e1 Eş’ari), dördüncüsü E1-Bakıllani, beşincisi İmam-ı Gazali, altıncısı Fahru'r -Razi yedincisi İbn Dakiki'l- id, sekizincisi de Zeynu'l Iraki

ANADOLU'DA VE HORASAN'DA TASAVVUFİ CEREYANLAR VE İNTİŞAR EDEN TARİKATLAR

Türklerin Müslüman olmalarından sonra miladi 11. asırda bilhassa göçebeler arasında dervişlerin azami gayretleriyle tekke ve tarikatlar bütün Selçuklu Devleti'nde her tarafa yayıldı. Hoca Ahmed Yesevi tarafından bilhassa Horasan ve Maveraü'n-nehir Türkleri arasında Yeseviye tarikatı en yaygın tarikattır. Anadolu’da 13. asırda tarikatların menşei olarak Hacı Bektaş-ı Veli görünmektedir. Bektaşî tarikatı Osmanlı'ya kadar uzanmış Yeniçeri ocağının dayanağı olarak kabul edilmiş ve büyük nüfuz kazanmıştır. Selçuklularda tarikat derecesinde müessir olan başka bir teşkilat da ‘Ahilik’ müessesesidir.

 

Osmanlı'daki Tasavvufi Cereyanlar:

Osmanlı beyliği kurulurken Osman Gazi Şeyh Edebali'nin kızını almıştır. O dönemde Ahi şeyhleri de savaşlara katılmakta idi. Osmanlı’nın büyümesinde Ahiler büyük rol oynamışlardır. Osmanlı'da ilk kurulan tarikat Nurbahşiyye Tarikatı’dir. Emir Sultan vesilesiyle Bursa'da kurulmuştur. Bayramiyye Tarikatı özellikle Şemsiyye (Akşemseddin), Melamiyye (Emir Sıkkini), Celvetiyye (Aziz Mahmud Hüdayi) gibi çeşitli kollara ayrılmıştır. Irak, Suriye ve Mısır'da Kadiriyye, Rufaiyye, Mevlevilik meşhur tarikatlardandır. İslamiyet’in Afrika'da yayılmasında en büyük hizmeti Kadiriler yapmıştır. l9. asırda Sudan'daki öğretmenlerin hemen hepsi Kadiri Tarikatı mensuplarıdır. Osmanlı eyaletlerini Afrika, Irak, Cezayir, Tunus tarikatlerle idare etmiş ve kendisine bağlamıştır. Bugünkü Masonluk ve misyonerlik faaliyetlerinin merkezi çalışmaları gibi.

Tarikat:

Tarikat yol demektir. Allahu Teala'ya yaklaşmak ve O'nun hoşnutluğunu kazanmak için takip edilmesi gereken yol manasına gelir. Bu tarikatların sayısı şubeleriyle beraber 200 kadardır. Mürid, Allah’ a ulaşmak için 4 mertebeyi aşması gerekir.

1-Seyr-i ilâllah: Bu seyir nefisten gerçek vücud tarafına sefer etmektir. Varlıktan varlığı yaratana seferdir. Seyr ilallahta Vacibü'1-Vücud ilminin denizine ulaşılır.

2-Seyr fillah: Hakkın sıfatıyla muttasıf ve O'nun ahlakıyla süslenerek “ufuk-ı a'la”ya ulaşmak bütün beşeri sıfatları yok kabul etmektir. Ledünni ilmi keşfetmektir. Kısaca Vacibü'l- Vücud denizinde damla olduğunu ve bu denizde kendisinin de yok olduğunu haz olarak duymaktır.

3-Seyr ma'allah: Müridin her mertebede Allah ile olan seyridir. Burada Ehadiyyet makamınâ yükselir. Bu mertebeye “kabe kavseyni ev-edna” da denir.

4-Seyr anillah: Tekrar Allah'tan dönüştür. İrşad ve tenvir için Hak'tan halka dönüştür.

 

Horasan'da İntişar eden Tarikatlar:

Türkistan'da kısa zamanda doğan ve geniş bir bölgeye yayılan tarikat Yeseviyye tarikatıdır. Kurucusu Ahmed Yesevi dir. Bu bölümde Yeseviyye tarikatının adabı, önemli hükümleri anlatılmaktadır.

Anadolu'da kurulan diğer bir tarikat da Mevleviyye tarikatıdır. Kurucusu Mevlana Celaleddin-i Rumi'dir. Bu bölümde Mevlevilik hakkında bilgi bulunuyor.

 

Nakşibendi Tarikatı:

Kurucusu Ahmed bin Muhammed el-Buhari'dir. Diğer bir ismi Bahaddin Nakşibend dir. Buhara da dünyaya geldi. Bulunduğu yerde Hacegan Tarikatı mevcud idi. Bu tarikatın manevi evladı olarak kabul edilmiştir. Hacegan tarikatı aleni zikri, Nakşibendi tarikatı ise gizli zikri ihtiyar etmiştir. Hacegan tarikatı alimleri ile beraber olmuştur. Daha sonra kendi tarikatını kurmuştur. Tarikat; Yesevi Tarikatının bulunduğu bölgelerde, Pakistan'da yayılmıştır. İstanbul'a ise, Fatih Sultan Mehmed zamanında Ubeydullah Ahrar'ın halifelerinden Molla İlahi vasıtasıyla girmiştir. Son Osmanlı padişahı Vahdettin'in Nakşi ve Halidi olduğu rivayet edilir. Osmanlı'nın orta tabakası arasında büyük nüfuz sağlamıştır. Nakşilik tam anlamıyla Sünni bir tarikattır. İstanbul'da 65 Nakşi dergahı bulunmaktadır. Türk kültürünün gelişmesi, yayılması ve Anadolu'nun vahdetinde çok büyük emeği olmuştur. Tarikat üç koldan Efendimize bağlanır. l- Hazret-i Ali, İmam Hüseyin kolu. 2- Ebu Bekir Selman-ı Farisi kolu.3- Hazret-i Ali, Hasan Basri kolu.

Tarikatın kendine göre temel prensipleri vardır. Nakşi tarikatında zikir şöyle yapılır: Önce tevbe-istiğfar edilir. Kalp temizlenir. Kaza namazı ve ya şükür namazı kılınır. Tekrar tevbe-istiğfar getirilir. Günlük olarak 111 defa “estağfirullah el-azim”, l 11 defa “lailahe illallah el-melikül hakkul mubin”, sonunda da “Muhammedü's-sadikül emin” denir. 11 l defa “Allahümme salli ala Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim” denir. Ayetel kürsi, Elem neşrah, Kevser, İzaca, 3 İhlas, Muvazeteyn sureleri okunur. Sonra tefekkür-i mevt yapılır. Sabah namazından sonra Yasin okumak, iki rekat İşrak namazı kılmak, iki rekat İstihare kılmak, öğle namazından sonra Tebareke, ikindiden sonra Amme suresi okumak, akşamdan sonra iki rekat Evvabin, yatsıya kadar Kur'an okumak, yatsıdan sonra Tebareke okumak, gece iki rekattan az olmamak şartıyla teheccüd kılmak, sabaha kadar zikirle meşgul olmak, Recepte 3, Şabanda 15, Şevvalde 6,Zilhiccede 9,Muharremin 9. ve 10. günleri oruç tutmak, pazartesi perşembe, her ayın l3-14-15'inde oruç tutmak müridin görevlerindendir.

 

Halvetiyye Tarikatı:

Kurucusu Şeyh Ebu Abdullah'tır. Zamanın büyük bir kısmını halvette geçirdiği ve halvette kalmayı çok sevdiği için kendisine ayrıca “Halveti” lakabı verilmiştir. Bu tarikat Seyyid Yahya Şirvani sayesinde bütün İslam memleketlerine yayıldığı rivayet edilmektedir. Bu yüzden ona tarikatın ikinci piri denir.

Bu tarikatın özelliği; Esma-i Seb'a, kalbi tasfiye, her an Kelime-i Tevhid'i dilden düşürmeme, masivadan uzaklaşıp, Zikr-i Celal ile meşgul olmaktır.

Tarikatın ilk dört şubesi şunlardır: Ruşeniyye, Cemaliyye, Ahmediyye, Şemsiyye tarikatlarıdır. Bunlar da kendi içerisinde değişik kollara ayrılırlar. Mesela; Şeyh Necmeddin Muhammed el-Cerrahi, Halvetiyye tarikatı, Ahmediyye şubesi, Cerrahiyye kolu müessesidir.

 

Bayramiyye Tarikatı:

Tarikat ehlinin dilinde Pir ismiyle anılan ve Bayramiyye tarikatının kurucusu olan Hacı Bayram-ı Veli, Ankara'nın bir köyünde dünyaya gelmiştir. Bursa'da müderrislik yapmıştır. Gizli zikri benimsemiştir. Sarık yeşil renktedir. Taçları altı terekli beyaz keçedendir. Tarikat, Hacı Bayram'dan sonra üçe ayrılmıştır:

1-Akşemseddin vasıtasıyla Şemsiyye-yi Bayramiyye

2-Bursalı Dede Ömer (Emir Sıkkini) vasıtasıyla Melamiyye-yi Bayramiyye

3-Hızır Dede Halifesi Bursalı Üftade Hazretleri'nin müridlerinden Aziz Mahmud Hüdayi tarafından tesis edilen Celvetiyye tarikatıdır

Şemsiye-yi Bayramiyye'nin kurucusu Akşemseddin'dir. Fatih'in şeyhü'l-islamıdır. İstanbul'un fethini sağlamış ve Eba Eyyub el-Ensari'nin kabrini keşfetmiştir.

Melamiyye tarikatının kurucusu Emir Sıkkini’dir. Bu şahıs Akşemseddin'in zikir halkasından ayrılarak bu tarikatı kurmuştur. Vahdet-i Vücud meselesinde Muhyiddin ibni Arabiyye'ye teslim olmuştur. Orta Anadolu, İstanbul ve Edirne civarında yayılmıştır. Daha sonra birçok şeyhi ve müridiyle beraber idam edilmiştir. Daha çok Rumeli'de Melamiyye tekkeleri bulunmuştur.

 

Celvetiyye Tarikatı'nın kurucusu Üsküdar doğumlu Aziz Mahmud Hüdayi’dir. Celvet, yerini yurdunu terk etmek demektir. Tasavvufta ise kulun Hakkın sıfatlarıyla muttasıf olarak halvetten çıkışına ve O'nun varlığında yok oluşuna denir. Celvet gerçek manasıyla halk arasında Hakk ile beraber olmaktır. Herkesle beraber buna rağmen yalnız.

Aziz Mahmud Hüdayi dünya süsüne, malına, mansıbına bağlı kalmayan, aza kanaat eden, ömrünün sonuna kadar kendisini insanları irşada ve Hakk'a davet etmeye adayan mükemmel bir insandı.

Celvetiyye, tam anlamıyla Sünni bir tarikattır. Bu tarikatta sulûk, Esma ildir. Celvetiyye tarikatında müridin vazifeleri şunlardır:

1-Mürid her gün l00 istiğfar, 700 kelime-i Tevhid, beş vakit namazdan sonra

“Aleyhissalatü vesselam sallallahu aleyhi ve sellem”i tekrarlamak.

2-İki rekat işrak namazı kılmak.

3-Altı rekat Duha namazı,12 rekat teheccüd kılmak.

4-Boş vakitleri Kur'an-ı Kerim okuyarak değerlendirmek.

5-Recep-Şaban ve Ramazan ayını oruçlu geçirmek.

6-Şevval ayında 6 gün oruçlu bulunmak.

7-Muharrem, Rebiü'l-evvel ve Zilhicce aylarında onar gün oruç tutmak. 8-Haftada iki gün (pazartesi-perşembe) oruçlu olmak.

 

Kadiriyye Tarikatı:

İran'ın Dilan şehrinde doğan Abdu'l-kadir-i Geylani bu tarikatın kurucusudur.

“Gavsu's-sakaleyn” ismiyle de anılır. Nesebi Hz. Ali'ye dayanır. Annesi 60 yaşında iken onu dünyaya getirmiştir. Annesinin lakabı Ümmü'1 Hayr'dır. Hanbeli mezhebine mensuptu. Çöllerde riyazet yapmıştır. Bağdat'ta vefat etmiştir.

Hitabeti son derece açık ve çok güzeldir. Üstadımızın şeyhidir. Zikir; gizli, kalb ve hafide yapılır. Esma-i Hüsna'yı zikretmek, lisanı zikirdir.

 

Eşrefiyye Tarikatı'nın kurucusu Eşref i Rumi (Eşref zade)'dir. İzniklidir. Dergahı da İznik'tedir.

Rufaiyye Tarikatı'nın kurucusu Ahmed er-Rufai `dir. Hz. Hüseyin'in soyundan geldiği için seyyiddir. 1160 senesinde hacca gitmiş ve Medine'de Ravza-i Mutahhara'yı ziyaret etmiştir. Efendimiz (sav)'in kabri önüne gelince “Esselamü aleyküm ya ceddi” diye selam vermiş ve Rasulullah (sav)'ın kabrinden gelen bir ses “Aleyküm selam ya veledi” diyerek onun selamına cevap vermiştir. Orada bulunan herkes bu sesi işitmiştir. Efendimiz (sav)'in kabrinden nûrâni bir el dışarı uzanmış ve bütün ziyaretçilerin gözleri önünde o, bu eli öpmüştür.

Nesli; Arabistan, Irak, Suriye, Lübnan gibi ülkelerde bulunmaktadır. Tarikat günümüze kadar gelmiştir.

Kitabın sonunda günümüze kadar gelen tarikatların alfabetik sırası bulunmaktadır. Devamında ise bazı tasavvufi metinler, Fuzuli'nin Su Kasidesi, Niyazi-i Mısri'nin Tevhid Manzumesi, Mevlana'nın Mesnevisi'nin açıklaması ve bibliyografya bulunmaktadır.