BUHRANLARIMIZ

Yazar : Sait Halim Paşa

Yayınevi : İz

Baskı : İstanbul / 1991 / 434 shf.

 

1. MEŞRUTİYET

- 1876 Anayasasını halkan fazla halkçı geçinenler devletin mümessili sıfatlarına milletin koruyucusu sıfatını ekleyerek hükümdara karşı milleti alet ederek nüfuz kazanmayı, hem milleti hem sultanı kullanmak isteyenler hazırladı.

- Bu anayasa batılıların baskısıyla 1908’de kabul edildi. Eski Anayasa değiştirildi ama tecrübesiz ve şımarık meclis üyeleriyle uygulanamadı. Usuller, adetler, sosyal sınıflar ortadan kalktı. Avrupa’nın medeniyeti bir anda alınmak istenince isyan ahlakı gelişti.

- Herkes hürriyetçi, hırsızlar bile millet avukatı kesildi ( Atatürk istismarı gibi o zaman da hürriyet, musavet, adalet vb. ).

- Avrupa’nın kendi sosyal yapısına uygun ve onun için ideal kanunları tatbik ederek ulaştığı noktaya bizim bünyemizin sosyal farklılığına bakmadan aynı kanunları uygulayarak ulaşmak istedik.

- Bizde devlet adamları olsa bile yanlış teşhis ve tedavi metodları ile imkansız şeyleri yapmayı istediklerinden en iyi insanlarımızı yabancı kanunlar uğruna harcadık.

- Anayasa, örf, adet, geleneklerimizi dikkate almadan aynen alınan kanunlarla ıslah yapıla yapıla halk artık ıslaha olan inancını da yitirdi.

- Osmanlı’ın son dönemi halkı cahil yığınlar oluşturduğu için çok geniş hürriyetler hazımsız bir demokrasi olacağı için vekilleri seçim hileleri ile halka kabul ettirildi.

- Fıtrata ve hayat gerçeklerine zıt kanunlar dayatıldı.

- Batı toplumunda asalet vardır, halk burjuvası vardır. Oysa bunlar bizde yoktur. Bizdeki mütevekkil ve kayıtsız fedakarlıktan mahrum memur sınıfı batıdaki aristokrat sınıfı gibi sorumluluk ve bilinç taşımaz ki devlet de onların misyonunu eda etsin.

- Sosyal yapı kanunlarla değişmez ( Hala anlaşılmış değil dil tartışmaları ). İslam’da imtiyaz şahsi ve menfiden değil, ilim ve Allah korkusundan gelir. Bu da istibdat getirmez. Batıda, ise kanlı sınıf ve mezhep çatışmaları vardır.

- Batıda üstünlüğün ölçüsü olmadığından aynı sosyal seviyedeki insanlar farklı sınıflara yükselenleri eşitsiz sayarlar, değiştirmek isterler. İmtiyazlı sınıf ise direnir.

- Demokrasi ; aristokrasi ayrımı olan batının eşitlik anlayışıdır. Bizde aristokrasi yok ki böyle bir hürriyet arayışı olsun.

Anayasa ; Osmanlı ırk, lisan, millet olarak o kadar farklıdır ki böyle bir yapıya Avrupalının aklı ermez. Bu birlik İslam birliğidir.

- Avrupa’da ise mütecanis unsurlar asırlar sonra birlik sağlamışlardır. Onların yapısına uygun bir meşrutiyet bizim yapımızı dağıtmak demektir.

- Taklitçilik milli ve batılı diye ayrım getirdi. Özellikle adliye ve maarifte bütün problem meşrutiyet dahil ne istersek hep aşırıya kaçmamızdır.

- Sultan Hamit’i şartlar öyle olmaya zorlamıştır. Meclis-i Meşruta ise mutedil ve makul insanlardan yoksundur. Meclis tecrübesiz ve bilgisiz, milli his ve hayallerle dolu ihtilalcilerden oluşmaktadır.

İttihat ve Terakki de taklitçiliğin kurbanı olmuştur. Her dönemde en mesuliyetli olanlar aydınlar ve tecrübelilerdir.

 

2. TAKLİTÇİLİĞİMİZ

- Hürriyet insanoğlunun manevi ve fikri ilerlemesiyle hakikati aramasının bir meyvesidir.

- Hayal içerisinde yaşayıp eşyadan fikirlere gidemiyor, herşeyi tenkid edip ümitsizleşiyoruz.

- Başka milleti taklit tehlikelidir. Eşitlik bizde kölelikten kurtulma, kin, haset duygusu uyandırmaz. Çünkü bizde asilzade ve ruhban sınıfı olmamıştır. Her ırk, mezhep zaten eşittir.

- Dikkatli ve uzak görüşlü olmadığımızdan istibdattan sonra aşırı parlamenterizme geçince fazla halkçı ve serbestçi olduk. Oysa ihtiyaçlara uymayan suni şeyler kendiliğinden kaybolmaya mahkumdur.

- Partiler ve kavgalar bize siyasi hürriyet getirecek zannedip kurduk. Husumet ve rekabeti körükledik. Mebuslar birbirlerine şiddetle düşmanlık yapınca meşrutiyet (demokrasi) yükseliyor sanıp safdilane memnun olduk. Oysa hakikat tam aksidir. İnsanlar siyasi çekişme yerine sevgi ve dostlukla daha verimli olurlar.

- Fenciler rekabet olmadığı için müthiş bir hızla ilerliyorlar. Bizdeki çekişmeler, partiler ve millet vekilleri suni oluşturulmuştur. Milli ve ırki yönler körükleniyor.

- Kötü niyetli azınlıklar ve partiler meclise meşrutiyet (demokrasi) diye girdiler.

- Osmanlı düşmanı olup her değişikliği iyi zannedip, örf ve adetleri bir anda değiştirmeye kalkıştık. Taklitçiliğin sonu bugünkü gibi anarşidir.

- Batılı demokrasiye, adaletsizliğe, baskıya karşı savaşarak eğitim ve vatanseverlikle ulaşmıştır. Bizde baskı yoktur ki demokrasi arayışı olsun. Komşudan ısmarlama olmaz.

 

3. FİKRİ BUHRANIMIZ

- Aydınlarımız batı hayranıdır, kendi memleketini tanımaz, yıkıcı tenkitler yapar, meseleleri izah ve ispat edemediği için inkar eder. Memleketin sosyal, dini gerçeklerini bilmez. Fakat bize akıl hocalığına kalkışır. Yıkmaya uğraşır.

- Batılı düzeltir, bizimki yıkar. Islah yerine yıkmaya uğraşır. Yeni şeye ulaşan tecrübeleri olmadığı için zorbalığa yeltenir. Keyfi hareketlerle inkılapçı, hakim-i mutlak olur.

- Batı hayranlarının hali tedavi için tıp kitabı okuyanlara benzer. Kendisinde bütün hastalıkları var zannederek hayatı katlanılan bir yük, çaresiz bir ızdırap sayar. Bütün bilgileri kendini bilmemek esasına dayandığı için daha da karışık bir hal alır.

 

- Batı hayranları manevi, sosyal ve siyasi meselelerde

1. Kendi ahlakımızı ve maneviyatımızı bilmezler ve öğrenmeye tenezzül etmezler.

2. Bizimle ilgisiz pekçok yol ve metod bilirler.

- Bunun sonucunda bizi nevzuhur bir millet görürler. Bu da ruhen ve fikren göç doğurur.

- Yabancıdan çok yabancı olduklarından fikirler üzerinde muhitin tesirini ihmal ederler.

- Edebiyat ve fikirde samimiyetsizdirler. Zeka eseri söz ve tavırlarla karamsarlık var.

- Asalaklar kendi muhitlerinde yabancıdırlar ve bizi Avrupa’ya asalak yapmaya çalışırlar.

- İlim görüntülü bu cehalet ve başarısızlıklar sonucu her yenilik halkta bir umutsuzluk oluşturur. Batıdan istifadenin yolu onun ilmini almaktır.

- Bizim ideallerimiz ile sosyal ve siyasi kanaatlerimiz tamamen dinimizdendir. Her milletin ‘manevi vatanı’ milli kanun ve ananelerle oluşur.

- Hakir görmek yerine Türk medeniyetiyle övünerek, müspet bir milliyetçilikle batıyı körü körüne taklitten kurtulursak terakki edebiliriz.

4. CEMİYET BUHRANIMIZ

- Cemiyetimiz adeta ilkel bir kavme dönmüş, ayıp günahlar ortaya dökülmüş, kanun ve nizam yokluğundan sosyal yapı sarsılmıştır.

- Dış tesirler aydınımızı manipüle etti. Aydınlar dış desteği devlete karşı koz kullandılar.

- Yabancılaşan aydınlar da Fransızca konuşmak, içki, kadın, dine terslikler medeniyet sayıldı.

- Halk aydından mahrum kaldı ve nefretler reddetti. Aydınlara karşı, her türlü yeniliğe karşı yumuşatılması imkansız bir sertlikle karşı koydu. Çocuklara eğitim verilmedi.

- Aile ve toplum bozuldu. Öğretimde sadece fen esas alındı, uymayan herşeyin reddi istendi. Ahlak eksik kalınca edepten mahrum, yenilikçi, cüretkar evlatlar türedi.

- Halkın ahlakını okullu nesil bozdu. Çöküşün iki sebebi:

1. Sosyal müesseselerin özel yapısı

2. Islah metodlarındaki hatalar

- Eski memur sınıfı istiklalden mahrum, manevi ve fikri seviyeleri düşüktü. Az çıkan kabiliyetler de husumetle harcanıyordu. Batılı müesseselerdeki herşey sihirli gibi alınıyordu. Her yenilik bir ümitsizlik fakat hafif de bir ümit getiriyordu. Mutlakiyet vazifesini tam yapamadığından farkında olmadan ihtilale de taraftar oluyordu.

- Sosyal esaslar: Her devir ihtiyacı olan seçkin sınıfı kendi içinden çıkarır. Fakat bu memur olmadığından uzun zaman alır.

- Millet bağları mazi birliği ve manevi-fikri mirasla oluşur. Din, sanat hep birlik unsurlarıdır ve saygı gerektirir. Kendi sanatımızı, musikimizi, mimarimizi, bedii eserlerimizi korumak içtimai vazifelerimizdendir.

- Dinimize bağlılık bizi kurtarıyordu. Fakat 1300 senedir ilk defa maddecilik İslam ülkelerinde ilk bizde zuhur etmiştir.

- Batıda ilim ve fen hıristiyanlıkla çatıştığı için maddecilik çıkmıştır. Aydınlarımız bizdeki geriliğin sebebini bu zannettiler. Maddecilik ve dinsizliğe sarıldılar. Batıya da şirin görünürüz zannettiler. Halkın arzusu siyasette eşitlik, sosyal hayatta eşitsizliktir. Bizde eşitsizlik sebebi irfan ve istidat sahibi insanların inkişafıdır. Bu da imtiyaz sayılmaz. Fıtridir.

- Bilgi değil, ahlak eksikliğimiz sebebiyle azim, sebat, irade boşluklarımıza rağmen ilim ve sanat elde etmek istiyoruz. Herkes kendini düzeltmeli.

- İnsana yol çizen akıl ve bilgiden çok ahlaktır.

- Kadın hürriyeti medeniyet başlatmaz, batırır. Hak eden hürriyeti kendisi alır. Bizde kadınlardan gaspedilmiş bir hürriyet değil, içtimai yapımız böyledir.

- Sosyal vazife, sosyal hürriyet doğurur. Başarı ve ehliyet daha çok selahiyet verir.

- Siyasi hürriyetler ise liyakate göre değil isteklerden doğar. Cemiyete zarar dolaylıdır ama kin ve nifak doğurabilir. Sosyal vazifeler hürriyeti, siyasal hürriyet vazifeyi gerektirir.

- Ciddi cemiyetler kadınlardan ulvi, bozuk cemaatler de kadınlardan süfli şeyler ister. Sosyal ve siyasi meseleler karıştırıldığı için Avrupa’daki feministlerin siyasi hak talepleri bizdekilere sosyal hak ve hürriyet talebi olarak aksetmiştir.

- Toplum ahlak ve ananesine aykırı bu istekler hep red görecek, içtimai bilmeyen batıcılarınsa kırgınlıkları devam edecektir.

- Toplum iradesini küçümsemeleri, kıyafetleri iffet ve terbiyeyi hafife almaları şiddetli tepki uyandırıyor. Ancak halk bu tepkilerini kanun korkusuyla izhar edemiyor. İtaat edecek otorite yoktur. Feministler şımarık.

- Sosyal hadiseler polis zoruyla önlenemez. Tam tersine kuvvetlenir.

- Muntazam cemiyetler ancak ahlaklı, faziletli, olgun insanlardan oluşurlar.

5. TAASUP

- Batı ruhbanların dini otoritelerini kaybetmemek için kitleleri hakikatlerden mahrum ettiler. Barı medeniyeti ilkel his ve inançlara, saldırgan ve müstebit bir ruha mezhep kavgalarından doğan kin ve nefretle girişti.

- Müslüman doğu, sürekli savaşlar ve neticesinde mecburen itaat ettikleri hükümdarların keyfi idaresi sonucu batının siyasi ve sosyal geriliğine döndü. İlim ve medeniyeti yayma kabiliyetini kaybetti.

- Doğ batının zulmü karşısında ona hep kin ve nefretle baktı. Batı ise ruhbanların tesiri ile Müslümanı hep aşağılık ve zararlı bir terörist gördü.

- Eskiden din diyerek gidilirken haçlı zihniyeti artık her yere medeniyet diye gidiyor.

- İlerleyen milletlerin hıristiyanlıktan uzaklaşması ilerlemenin yolunu öyle gösterdi.

- Batı dünyası hıristiyan ruhbanların yerine rahipleri ilim adamları olan yeni bir din çıkartmıştır. Bu yeni dine, imanı hıristiyanlığı kadar da ciddidir.(Sekülerizm)

- Bazıları medeniyet ilerledikçe İslamiyet’ten uzaklaşılacak zannettiler. Oysa bizde dinin tarifi farklıdır. ‘Beşerin maddi-manevi ve akli dengesini sağlayarak insanlığı saadete ulaştıran, saadetin devamında akli ve ilmi her vasıtanın müspet ışığında sağlayan bir dindir İslam.’

- Geri kalma sebebi din değildir. Avrupa ilerlemesini ruhban sınıfı engelliyordu. Oysa İslam ilmi teşvik eder. Esas dine uymamakla geriledik.

- Biz batıya karşı meşru müdafaa durumundayız. Batı ise kendisine ve sömürge düzenine karşı herşeyi taassup yobazlık diye yaftalıyor.

- Batının düşmanlığını gerçek sebebi dünyayı medenileştirme çabasının önüne geçen İslam şahsiyetidir. Bütün kin ve hücumları bu şahsiyetedir.

 

6. İNHİLAT-İ İSLAM HAKKINDA

- İslam dünyasının gerileme sebeplerini ilk batılılar ele aldılar ve bunun İslam şeriatından kaynaklandığını yaydılar.

- Müslümanlar bu iddiayı batılıların İslam’a olan kinine bağlayarak şiddetle tepki gösterdiler, batı ve batıcılar da bu tepkiye bağnazlık -taassup-yobazlık dediler.

- Düşüncemizdeki karışıklık gerçek sebebi yani neden tembel ve cahil kaldığımızı tesbiti geciktirdi.

- Milletlerin inandıkları dine kendi özelliklerinden verdikleri bir vakıadır. Eğer din mani olsaydı Japonlar ilerleyemezdi.

- Yeni Müslüman olan toplumlar eski cahiliyet dönemi adetlerinin tesirinden tam kurtulamadılar, neleri terkedeceklerinin bilemediler, din yeni ihtiyaçlara uygun tefsir edilemedi, çare İslam’ın bunlara tesirini arttırmakken tersi oldu.

- Türkler ise İslam’dan önceki medeniyetleri İslam’dan sonraki ilerlemesine mani olacak kadar köklü olmadığından yeni şeriatı tam temsil edip (Malik Bin Nebinin) ifadesi ile 6 asır tehlikelere set çektiler. Fakat onlardan Arap ve Acemlerden menfi etkilendiler.

- Batıya olan nefret onların medeniyetteki ilerlemelerini takibe engel oldu. İslam alemi felsefi ve metafizik kısır çekişmelerle uğraşırken batı yeni icatları ile istila etti.

- Müslüman liderler saadetimizin yolunun batıya benzemek olduğunu zannettiler. Oysa batı kendi anlayış ve ananelerine göre bir sistem kurmuştur. Bu bize uymaz.( Bilginin İslamileştirilmesi 12. söz, 3. esas, Hikmet-i felse Kur’aniye)

- Halk ile aydın arası uçurumlar oluşmuş, halk aydınları tehlikeli ve yıkıcı görüp itimat etmez, aydınlarsa takdir ve itaat görmediği halkı hor görerek teselli bulur.

- Aydınlar halka fikirlerini kabul ettirmek için yıkıcı, baskıcı, aşağılayıcı olmuş, halka yol göstermenin ötesinde gerilemede amil olmuşlardır.

- Başka memleketlerin mütefekkirlerinin tek gayesi milli gayeye hizmet ve onu kuvvetlendirmekten bizde milli şeylere zıt ve en temel mukaddes vazifelere gayri ciddidirler.

- İslam kendisine has inanç ve ahlak sistemiyle en makul bir şeriat-ı insaniye yoludur. Ahlakını inancından, sosyal nizamını ahlakından, siyasetini sosyal nizamından alır.

- İslam fertleri kendi kabiliyet ve zekalarına göre üst-orta-alt diye ayırır. Bu yönüyle, fikirleriyle, demokratik, şahsi üstünlük, fazilet ve ilme saygı yönüyle aristokratiktir.

- İslam belli bir idare şekline mahkum etmez. Karşılıklı hak ve hukuka riayet ve hürmet edilmek şartıyla ihtiyaçlara göre bir hükümet kurmakta serbest bırakır.

- İslam toplumunda dinsizlik müessese ve yürürlükte olan kanun ve ahlakı reddetmektedir.

- Batı dünyası İslam’ın daha baştan tesis ettiği inanç-ahlaka kaynaklı sosyal gayeyi arayış içerisindedir. Şu anda günlük düzenlemelerle mükemmeli-İslam’ı arıyorlar.

- Aristokratlarımız halkçı fikirlerle, halkta üst tabakaya saygıyla meşbu olduğu için inanç kaynaklı bir demokrasi vardır.

- Batıda ise sınıflar hukuk eşitsizliği, menfaat çatışmaları, sınıf ve parti gelenekleriyle sürekli çatışma halindedir ve her gün gayri memnun bir sınıf ayaklanır.

- Batı rahat ve selameti din gibi oluş kanunlarda, Müslümanlar ise aynı şeyi inanç, his, ahlaki ve fikri terbiyelerinde bulurlar.

- İslam toplumlarında asırlardan beri tarafsızlık, insaf ve adalet hisleri yaygın oldukça ihtilaller olmamıştır. İhtilaller batıcılığın meyvesidir. Sağ-sol vb.

- İslami müesseselerin değişmezliği kemal halinde olmalarındandır. Nakise değildir. Batı ise arayış içerisindedir. Batıcılara göre İslam 13 asır önceki köhne fikirler ve savunanlar ise mutaassıplardır. Oysa zaman değişse de insan fıtratı aynıdır.

- İslam kanunları, fıtrat kanunlarıdır. Tabiat ve Kur’an. Hürriyetlerin anarşi getirmemesi için bazı kurallar şarttır. Bu da fıtratta mevcuttur. Tek kurtuluş İslamiyettir.

- En iyi Müslüman en iyi insandır. Müslümanın iki vazifesi vardır:

1. Özel: Ahlak ve fikir seviyesini arttırıp, içtimai yapıya tatbik

2. Genel: Başka Müslüman milletlere de yardım.

- Müslüman milletler İslam dinini kabul ettiği için parlak bir medeniyet kurmuşlardır.

 

7. İSLAMLAŞMAK

- İslam’ın inanç kaynaklı ahlakı, sosyal hayatı ve siyaseti mükemmel ve kusursuz kaidelere bina edilmiştir. Son ve en olgun dindir.

- İslam ne pozitivist, ne idealist, ne de sosyalisttir. Hepsini kapsar.

- Müslümanım diyenin İslam’a göre hissedip yaşayıp hareket etmesi gerekir. Siyasette İngiliz, sosyal hayatta Fransız vb. Olamayız.

- Biz katıksız bir imanla tevhid inancına sahibiz. Dinsizlik birtakım soyaçekim veya kusursuzluk arayışı veya ahlak terbiyesinden kaynaklanan fikri ve ruhi bir çöküştür.

- İslam ahlakı: 1 hür olmak 2 eşitlik 3 eşitsizlik 4 yardımlaşma

- Cemiyet hayatı: 1 hürriyete layık olmak 2 ahlak seviyesi kadar 3 liyakat ve ihtilaller 4 yükselme arzusu

- İdarede kabiliyet ve liyakate göre verilen makamlar hürmet görür. İdareyi tam, itimatla teslim eder. Onun için yüksek tabakalar demokrasiye, halk aristokrasiye meyillidir. Birinci sınıf üstünlüğün temsilcisi. İkinciler ise namzet ve müştaktirler. Herkes ferttir.

- Müslüman siyaseti: Siyaset ve müessese ahlaklı cemiyet oluşturmak için kurulur.

1. Başkan: Herkes ona tam itaat eder ama tam da kontrol eder. Suiistimalde elinden alınır ve normal bir fert olur. O da şeriata uymak zorundadır. 2. Şeriat: Kainatı kucaklayan yüce hakikatin insanlığa ait kısmıdır. 3. Eski din arayışı 4. Yeni din 5. İlk Müslümanlar 6. Ruhaniliğin çıkışı 7. Bozulması 8. Hürriyetin elden kaçması 9. Irki özellikler 10. Türkler’in uzaklaşması 11. En iyi anlayan Türkler 12. Batı tesirleri 13. Batıdan gelen yenilikler batının asırlık kininin izlerini taşıyordu 14. Osmanlı Rönesans-İslam’dan uzaklaşma 17. Irki görüşler 18. Batı medeniyeti sonucu 19. İslam’ın bütünleştiriciliği ve milli kültürler 20. Müsbet milliyetçilik 21. Halk ve vazifeler 22. Hürriyet ve yardımlaşma 23. Eğitim hedefi ve metodun değeri 24. İyi bir Müslüman nedir, nasıl yetiştirilir (iki kanatlı) 25. Vazifeni yap, hakkını koru

 

8. İSLAM DEVLETİNİN SİYASİ YAPISI

- Her yol Roma’ya değil Mekke’ye gider.

- Şeriat yaradılışa uygun fakat iradelerin dışında değişmez ahlaki ve sosyal kanunlar.

- İlahi kudret demek olan şeriata boyun eğmek Tehvid’in esasıdır.

- Şeriate bağlılık taassup değildir aklın kemalinde araştırarak varacağı son şeriattir.

- İnsan afaki şeylerde objektif olabilir ama enfüsi şeylerde subjektiftir. Bunu da din belirler.

- En mesut toplum Allah (cc)’a en iyi itaat eden toplumdur.

- Hakimiyet milletindir ilkesi eskiden Kilise ve Krallığın yaptığını taklit eden hayali bir haktır. Temelinde kuvvet vardır.

- İnsanda doğuştan hak yoktur. Zamanla ‘söz geçirme hakkı, saygı hakkı, hürriyet hakkı, mutluluk hakkı’nı elde eder.

- Milli irade denen şey milletin çoğunu temsil etmeyen çoğu zaman suni milletvekilleriyle göstermelik bir hakimiyettir. Eskiden azınlık baskısı vardı şimdi çoğunluk.

- Milli irade şeriatın gösterdiği sosyal ve ahlaki nizama boyun eğmek zorundadır.

- Şeriatın hakimiyeti İslam kardeşliği ve ortak gaye getirmiştir.

- Gerçekten şeriat kaynaklı bir devlet sevilen devlettir. İstibdat kötü idarecilerin eseridir. Fert ve toplum bu nizamda mutludur.

- Müslümanların gerileme sebeplerinin başlıcası dinden uzaklaşmadır. Batıda şu anda çok ciddi sınıf çatışmaları vardır. Bizde gerileme sadece iktisadi ve maddiyken buna inanç ve ahlakta içtimai gerileme eklenince 70 yıl elden gitmiştir.

- Tabiatı araştırma ve fen ilimlerine vakıf olma Müslümanlarca terk edilmiştir aradan asırlar geçmesine rağmen sosyal ve ahlaki ilimlerin temeli olan fıkıh bizim tamamen gerilemememize engel olmuştur artık ilim ve fende yol açılmıştır.

- Batıcılarımız İslami esasları araştırmaları neticesinde değil, maddi zevklere karşı sınırsız hırsları sebebiyle reddetmektedirler.

- Batıda durum artık vehimdir. Herşey mubah zannedilmektedir. Batının gerçek ve değişmez bir sosyal hedefi yoktur. İslam devletinin halkına verdiği hürmet ve itaat duygusunu batı veremememiştir. İzmlerin hiçbir önemi yoktur.

- Batıda hürriyet ve eşitlik sunidir. Sınıflar arası rekabet be husumetler hala vardır.

- Bir cemiyet ancak sabır ve akılla asırlarca ahlaklı bir terbiyeden geçirilip tarafsız ve müsamahalı olma meziyetlerini kazanırsa eşit hak ve vazifelere ulaşabilir. Batıda istek ve gayeler çok farklı ve zıt olduğu için her biri kendi sosyal sınıfı ve bunlar da partileri oluşturdu. Hepsi de devleti ele geçirip kullanmayı arzu eder.

- Yürütme (icra) kuvveti siyasi partiler elinde alettir. Yasama (teşri) aynı şekilde taraftırlar ve zorbalığı meşru görür. (Örneği bugünkü sistemimizdir.)

- Batını siyasi yapısı onun sosyal yapısına uygundur. Biz tabii ahlaki kanunları bilmediğimizden siyasi istiklalimizi kaybettik. Batının sosyal felaketi ise tabii ahlaki kanunları bilmemesinden olacaktır.

- İslamiyet’te siyaset: Parlamento kanun koyucu değil murakıptır. Vazifesi iyi bir idare ve adaletle birlikte cemiyetin ilerlemesinde yardımcı olmaktır.

- Yasama hakkı batıda siyasi, İslam’da ise sosyaldir ve selahiyet gerektirir. Böylece ortaya konulan kurallar vicdanlarda saygı ve korku uyandırır. Yoksa istibdat zalimlere kanun istismarı, mazlumlara halktan kaçıp teröre sığınma hissi verir. Devlet bakanlığı sistemi vardır. Güç siyasi organlara bölünmez. Bugünkü sistemin geldiği noktadır.

- Teşri hakkını elde tutan meclis salahiyetli insanlardan oluşur ve vazifesi hükümeti murakabedir. Hak ve salahiyetler birleşince istiklaliyet olur.

- Batıda siyasi partiler tamamen farklı yolları temsil eder. Bizde ise aynı gayeye ulaşmanın değişik yolları aranır. Sosyal yapı ne kadar iyiyse siyaset o kadar az olur.

- İslami sistemlerde murakabe (meclis), teşri (yasama), icra (yürütme) müstakildir. Şeriatı hakim kılmakla hükümete destek olurlar.

- Batılılaşma toplumu anarşiye sürüklemiş, hayati meseleler çok basitçe ele alınmıştır. Yegane çare İslam’dan ilham alarak medeniyet yoluna yürümektir.

- Bu çok büyük iş cesaret ve sarsılmaz iman ister. Çok keskin bir iman lazımdır ki o iman sahibi ağır vazifesini başarsın, gerekli gücü, desteği ve irade kuvvetini o imanda bulabilsin (bu fikir adamları da Risale-i Nur Mektebinde yetişecektir).

HATIRAT

- I. Dünya savaşına giriş sebepleri ve girmemek mümkün müydü?

- Üçlü ittifak (Fransa-İngiltere-Rusya) hem bizi yalnız bıraktılar hem de şartsız olarak kimseyle bağlantı kurmazsak bütünlüğümüzü garanti ettiler.

- Anlaşmada (tamamen tarafsız kalma) maddesi izafi bir maddedir.

- Rusların niyetleri belliydi. Tarafsızlık bizim için yalnızlık demekti ve tarafsızlığını müdafaa şansı yoktu. Bu da Türkiye’yi paylaşma şansıdır. (Çekiç güç) - Savaşa katılmaya mecburduk. Çünkü Sevr Muahedesi veya I. Cihan Harbi hiç söylenmeyen asırlık hıristiyan kini ve ‘şark meselesi’dir.

- Milli mücadelede cihan harbinin devamıdır. Tarafsız kalamazdık. İttifak devletlerini istemedik ama onlar kabul etmediler. Biz sınırları müdafaa harbi istiyorduk, fakat Almanlar bizi tuzağa düşürdüler. Sait Halim Paşa’nın istifası kabul edilmedi.

- O gün (bugünkü gibi) içişlerini elde tutan Talat Paşa, Enver Paşa’lar sadrazama bilgi vermediler. Ermeni tehcirinde aşırılığa kaçtılar ve istenilen bilgiyi vermediler.

- Askeriye ile idare arasında o zaman da anlaşmazlık vardı. Yine büyük bir problem de ‘kaht-ı rical’di.

İki eksiklik:1. Yanlış sistem 2. İnsan yokluğu

- Bu bölümde Paşanın Divan-ı Harp’te verilen cevapları vardır.