İLA-YI KELİMETULLAH VE CİHAD

Yazar : Fethullah GÜLEN

Yayınevi : Nil

Baskı : İzmir / 1996 / 178 shf.

 

GİRİŞ

Cihad, bugün hemen herkesin anladığı şekliyle i’la-yı kelimetullah yolunda mücadele etmenin adıdır. Gün olur, mal-mülk her şey feda edilerek bu vazife yerine getirilir, zaman gelir yollar gider bir can pazarına ulaşır ve can alını verir. Bediüzzaman Hazretleri “medenilere galebe ikna iledir” diyerek cihad kavramına yeni bir buud kazandırmıştır. Cihad, İslam’a inanan ve mükellefiyet şartlarına haiz bulunan kadın-erkek herkes üzerine düşen bir sorumluluktur.

Cihad, Allah Resulü’nün kutlu beyanlarında “büyük cihad” ve “küçük cihad” diye ikiye ayrılmıştır. Büyük cihad, insanın kalbi ve ruhi hayatı itibariyle insanlığa yükseltilmesi ameliyesidir. Küçük Cihada gelence; insanın malı ve canı ile Allah yolunda olması, mukaddeslerini koruması ve gerekliğinde düşmanlarıyla yaka-paça olmasıdır.

Cihad erleri önce kendi nefisleri ile olan cihadlarını tamamlama gayreti içinde olmalı ve dünya hayatını yaşarken adeta, ahiret menzillerine seyahat ediyormuşçasına uhrevileşmeli, sonra da hak ve hakikate muhtaç gönüllerin imdadına koşmalıdır.

Bir yerde Allah’ın adı unutulmuş, emir ve yasakları ayaklar altında çiğneniyor ise, orada iman adına mücadele etmek, inanan herkesin üzerine farzdır. Hele toplum, bütün kurum ve kuruluşları ile bu düşünceye esir düşmüşse cihad farzlar üstü farzdır.

 

CİHAD KAVRAMI ÜZERİNE

1-CİHAD NEDİR ?

Cihad “c-h-d” kökünden türemiş, bütün gücünü kullanma manasına gelen Arapça bir kelimedir. Diğer bir açıdan o, insanın güç ve takatını sonuna kadar sarfederek her türlü meşakkati göğüsleyip belli bir hedefe yürümesi manasına ihtiva eder ki, bu tarif cihadın şer’i manasına daha yakındır.”Cihad” sözcüğü, İslam’ın zuhuruyla ayrı bir hususiyet kazanarak Allah yolunda kavga vermenin adı olmuştur.

 

2-CİHAD ALLAH’IN EMRİDİR

Cihadın Allah’ın emri oluşunu tarihi seyri içinde bu emre ilk muhatap olan Sahabe-i Kiramın tavrı ile birlikte kısa izah edecek olursak: Onlara hicret izni verilmişti. Zaten bir süre sonra hicret, cihadın kendisi olacak ve bey’at etmek isteyen herkese, ilk şart olarak hicret etmesi emredilecekti.

Medine devrinde cihad, başka bir seyir takip etmeye başladı. Cihada izin verileceğe kadar müslümanlar tecavüz karşısında bile mukabelede bulunmuyorlardı. Hicretten sonrada bir müddet böyle devam etti. Nihayet cihadın diğer cenahına izin veren ayet nazil oldu. Bir müddet sonra cihad, izin olmaktan çıktı ve bir emir oldu. Bundan böyle müminler, kılıçlarıyla cihad etmeye mecburdular.

 

3-CİHADIN ÇEŞİTLERİ

a) Büyük Cihad - Küçük Cihad

Cihad-ı asgar (küçük cihad), sadece cephelerde eda edilen bir cihad şekli değildir. Bu şekilde bir anlayış, cihad ufkunu daraltmak olur. Aile, yakın ve uzak akraba, komşu ve belde, derken daire daire bütün dünya sathında yapılan her cihad, cihad-ı asgardır. Cihad-ı asgar, bir manada maddidir.

Manevi cepheyi teşkil eden büyük cihad (cihad-ı ekber) ise, insanın iç alemiyle nefsiyle olan cihadıdır ki, bunların ikisi birden ifa edildiği zaman istenen denge tesis edilmiş olur.

Mümin ağaç gibidir; meyve verdiği sürece canlılığını korur; meyve vermediği zaman da kurur gider. Ve o, cihadı bıraktığı anda öleceğini bilir.

Küçük Cihad, dinin emirlerini fiilen yerine getirme ve o mevzuda mükellefin bekleneni eda etmesidir. Büyük cihad ise; kin, nefret, hased, enaniyet, gurur, kibir ve fahir gibi nefis mekanizmasına ait ne kadar yıkıcı, tahrip edici ve insani kemalattan alıkoyucu duygu ve düşünce varsa, bütününe karşı birden kavga ilan etmedir ki, hakikaten zor ve çetin bir cihaddır. Bu sebeple ona “büyük cihad” denilmiştir.

İşte zorlardan zor olan bu duruma işaret için Efendimiz, bir gazadan dönerken küçük cihaddan büyük cihada dönüldüğünde aşağıdaki ifadeleri işaret buyurmuşlardır.

“Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz.” Sahabe “büyük cihad nedir?” “Nefis ile cihaddır.”

b) Allah’a Götüren Yollar

Allah’a giden çeşitli yollar vardır ve bu yolların sayısı mahlukatın nefesleri adedincedir. Allah, kendisi için cihad edenleri mutlaka bu yollardan birine veya birkaçına hidayet eder.

c) O’na Ait...

Asr-ı Saadet’in insanı, harp meydanlarında kavga verirken arslanlar gibi dövüşür, gece olunca da hepsi birer derviş kesilir ve sabahlara kadar ibadet ve zikirle Cenab-ı Hakka zikirde bulunurlardı. Onlar bunu rehberleri, ruh-numaları olan peygamberlerinden görmüşlerdi. Büyük cihadda muvaffak olan bir insanın ekseriyet itibariyle, küçük cihadı kazanmasına da muhakkak ve mukaddes nazarıyla bakılabilir. Fakat, büyük cihadda kaybeden insanın küçük cihadda kazandığı ya hiç görülmemiş veya enderdir.

 

d) O’nun Ardındakiler

Allah Resulü nasıl yaşarsa sahabede aynı öyle yaşamaya çalışırdı. Zira sahabe, öbür tarafta O’nunla beraber olabilmenin burada O’nu adım adım takip etmekten geçtiğinin şuurundaydı. Allah Resulü(sav); “Kişi sevdiğiyle beraberdir” buyurmaktadır.

 

e) İlahi İnayetin Davetiyesi

Büyük ve Küçük cihadı bir arada mütalaa eden bir hayli ayet ve hadis vardır; Nitekim Efendimiz (sav) bir hadisinde bu iki cihadı yine bir arada zikreder.

“İki göz vardır ki, cehennem ateşi görmez: Harp meydanları ve cephelerde nöbet tutan askerin gözü ve Allah korkusundan ağlayan göz.”

İçlerini zapt-u rabt altına alamamış, riyanın burnunu kıramamış, fahirlenmeyi ayaklarının altında ezememiş, başkalarına iş buyurmayı ve gösteriş yapmayı ruhlarından söküp atamamış insanların yaptıkları da yapacakları da huzursuzluk kaynağı olma ve gürültü çıkarmaktan başka işe yaramayacaktır.

Öte yandan, meseleyi yalnız manevi cihad şeklinde ele alıp “kendi kavgamı vermeden başkaları ile uğraşmam doğru olmaz”diyerek bir köşeye çekilenler, çekilip nefislerine derece kazandırmayı herşeyin üstünde görenler ve insanların irşad mücadelesine iştirak etmeyenler ise en hafif ifadeyle İslam’ı mistisizme karıştırma hatası içindedirler.

 

f) Selef’in Anlayışı

İslam’ın yetiştirdiği büyük ve hakiki mürşidlerden hiç biri, cihadı tek yönlü olarak ele almamış; almamış ve demir parmaklıklar arkasında bile hakkı neşretme gayretinde bir an bile geri kalmamışlardır.

 

g) Günümüz İnsanına Düşen

Günümüz insanı, Cenab-ı Hakk’ı hoşnud ederek bir cihad yapmak istiyorsa -ki öyle yapması lazımdır- başkalarına hak ve hakikati anlatıp neşretmenin yanı sıra kendisini ve arzularını da kontrol altına alıp, ciddi bir iç murakabeye endekslenmelidir. Yoksa, kendi kendini aldatma ihtimali çok kuvvetlidir. Dolayısıyla da yaptığı şeylerin ne kendine ne de başkalarına yararı olmayacaktır.

Cihad, bir iç ve diş fetih dengesidir. Onda hem erme, hem de erdirme söz konusudur. İnsanın özüne ermesi, büyük cihaddır. Başkalarına erdirmesi ise, küçük cihaddır. Bunun biri diğerinden ayrıldığında, cihad cihad olmaktan çıkar.

Cihad, kıyamete kadar devam edecektir. Zira biz ne denli insancıl davranırsak davranalım mutlaka küfründe ısrar eden kafirler bulunacaktır.

 

CİHADIN FONKSİYONLARI

1-CİHAD PEYGAMBER MESLEĞİDİR

Allah yolunda mücadele eden ve davasını temsil etmeyi kendine gaye edilen, kat’iyen diğer insanlarla aynı seviyede mütalaa edilemez... Çünkü o, peygamberlerin gönderiliş sebebini kendisine hedef seçmiştir.

Peygamberlerin vazifesi ise, Allah’ın ve Allah’a imanın anlatılması ve de Allah’tan aldıkları dinin tebliğidir. Bu tebliğle onlar, başlangıcı bir damla kerih su, sonu kokuşmaya mahkum bir ceset olan insana, sonsuzluk ufkuna ulaşıp ebedileşmenin ve yücelikler yurduna yerleşmenin yollarını öğretir, beka inancı ve ebediyet mülahazasıyla onların ebediyete muhtaç ve müştak gönüllerini tatmin ederler.

Peygamberlik, Allah yanında en nezih, en kudsi öyle bir meslektir ki, Cenab-ı Hakk, Zat-ı Uluhiyet’inden sonra hep ona dikkati çekmiştir. İşte böyle kudsi bir mesleğin en kudsi vazifesi de cihaddır.

 

2-CİHAD HAKK’A ŞAHİDLİKTİR

Cihad, bir yönüyle Hakk’a şahidlik vazifesidir.

Her millet içinde, o milletin ufkunu aydınlatmak için bir nebi zuhur etmiştir. Son zuhur eden nebi ise, bütün insanlığın ufkunu aydınlatmak için gelen İki Cihan Serveri’dir. Kur’an, bu mevzuu da hatırlatma çizgisinde O’na şöyle seslenmekdedir.

“Ey Nebi! Şüphesiz biz seni, şahid, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik” (Ahzab, 33/45)

 

3-CİHAD HAYAT KAYNAĞIDIR

Cihad, Müslümanları her zaman canlı tutan bir hayat kaynağıdır. Maddi-manevi cihaddan mahrum bırakılan bir millet fertleri arasında hemen dahili sürtüşmeler baş gösterir ve o millet, içten içe kokuşmaya başlar.

Evet, yeryüzünde karanlık noktaları aydınlatmak en karanlık yerlere Resulullah’ın adının ışığını götürmek ve alemi Kur’an ‘ın envarıyla donatmak için cihad, kıyamete kadar devam edecektir. Ve müminler, devletler, milletlerarası dengede ümmet-i vasat olmanın hakkını eda etmek yolunda hep sorumluluklarının şuurunda olacaktır.

 

4-CİHAD YÜCE BİR DUYGUDUR

Şüphesiz müminde uyarılması gereken en yüce duygu, cihad duygusudur. İnsan ötelere inanınca cihad en yüksek bir mefkure, en tatlı bir ideal ve en yüce bir düşünce olur. İşte sahabede gelişen duygu ve düşünce buydu.

Din-i mübin-i İslam’ın hakimiyetini devamı ve Müslümanların zilletten kurtulup, izzetle yaşayabilmesi için cihad bir vecibedir. Müslümanlar fezayı fethe gitseler ve yıldızları birbirine bağlasalar dahi, bu vazifeyi terkettikleri zaman, yine başaşağı gideceklerdir. Cihad, bir farz-ı kifayedir. Ancak bu vazife günümüzde olduğu gibi sistemli olarak hiç kimse tarafından yapılamaz ve bütün bütün ihmale uğrarsa, işte o zaman farz-ı ayn haline gelir ve her fert teker teker ondan sorumlu olur.

Devlet de sistemli olarak cihad yapmalıdır.

 

5-CİHAD BEREKET İKLİMİDİR

Hayırlı bir iş yolunda bulunmak da hayırdır. Nitekim şer, kendisi şer olduğu gibi, ona götüren yolda şerdir.

Kendini hayra adamış ve hayırlı bir işe vakfetmiş insan için gün, yirmidört saat değildir, senelerdir. Yatarken, kalkarken, yerken, içerken, gezerken ve hatta uyurken hep gönül verdiği dava ve hakikatin sevdasıyla yaşayan bir insan sınırlı bir ömürde sınırsızlığın sırrına erer.

Müracaatlar, hep hayır yolunu araştırma istikametinde oluyor ve bu uğurda adeta birbirleriyle yarışıyorlardı. Bu sebepledir ki, o devirde genç, ihtiyar, kadın, erkek herkesi kendini hayırdan uzaklaştıracak şeylere karşı ciddi bir tavır ve karanlık içinde görürüz.

Cihad, onlar için bir dertti, bu derdin dermanı da, yine o derdin içindeydi.

Cihad bir hayır kapısıdır; o kapıdan giren iki hayırdan birine mutlaka kavuşacaktır. Evet, ya şehid olup ebedi bir hayat, ya da gazi olup hem dünya, hemde ukba nimetlerine ulaşacaktır. İşte cihadda bir de böyle bir bereket var.

 

6-CİHAD ÖLÜMSÜZLÜK KAYNAĞIDIR

Canını Allah Yolunda feda ederek şehid düşen kimselerin bizim anladığımız manada ölmedikleri bir gerçektir. Buna dalalet eden hem bir çek ayet, hem birçok hadis-i şerif hem de sayısız tarihi hadiseler vardır. Mesela; Mus’ab Şehid olduktan sonra Allah(cc), Mus’ab’ın yerine melek koyup savaşmıştı; nasıl Hz. Hamza Efendimiz’in büyük kavgasını kıyamete kadar devam ettiriyordu; aynen öyle de, Batı’nın sinesine doğru Resulü Ekrem’in adını götürmek isteyen Süleyman Şah vefat edince, Allah, onun hizmetini de devam ettiriyordu. Çünkü, Kur’an ifadesiyle şehidler ölmez.

Biz şehidlerin arkasından ağlar, geriye bıraktıkları yetimleri için göz yaşı dökeriz; onlar ise, geriye dönüp dünyadakilerin perişan hallerine ağlarlar. Bizi Rabbimizden uzaklaştıran şeytanın, O’nunla bizim aramıza girmesine sebep olan şu hayat, hakikaten ağlanılacak bir hayattır ve katlanmak çok zordur bu hayata. Ne acı ki biz, bu hayatı yaşıyoruz, hem de severek ve isteyerek yaşıyoruz!...

 

CİHAD- MÜMİN -KAİNAT MÜNASEBETİ

1-CİHAD HER MÜMİNİN VAZİFESİDİR

Hiçbir şeyin kararında kalmadığı, servetlerin pay-i mal olup ümranların harabeye döndüğü ve insanlara ötede, ancak buradan gönderdiklerinin fayda vereceği şu dünyada herkes, kendi durumuna göre mutlaka birşey yapmalı ve gitmeden ötelere birşeyler göndermelidir. Şu katiyen bilinmelidir ki, ölümle herkesin amel defteri kapanacak ve herkes yaptığıyla kalacak, ancak, dinine, milletine, ırzına namusuna ve diğer korunması şeylere zarar gelmesin diye kendini Allah yoluna adayanların ve her şeyleriyle yüce İslam davasına hizmet edenlerin defterleri asla kapanmayacaktır. Bir hadis-i Şerif bunu ne güzel izah eder.

“İnsanın ölmesiyle her ameli kesilir; ancak Allah yolunda mücadele edenin ameli, bundan müstesnadır: Onun ameli, kıyamet gününe kadar nem alınır, ve kabir fitnesinden de emin olur.”

Acizlik, fakirlik, yaşlılık ve kadın olma gibi mazeretler, onların ayaklarına bağ olup, kendilerini fiilen sefere çekmekten alıkoymuşsa; cihad sevabından mahrum kalmayacaklar gibi, mükafatından da mahrum bırakılmayacaktır ve Cenab-ı Hakk, niyetleri sebebiyle onları aynen gazaya çıkanlar gibi buyuracaktır.

 

2-CİHADA HERAN HAZIR OLMALIYIZ

İnanan insanlar, gelecek adına ve endişe edici ciddi tehlikeler karşısında daima hazırlıklı olmalı, ihtiyat akçası gibi sıhhatlerinin, gençliklerinin bir miktarını mutlaka bu işe ayırmalı ve hayat düzenlerini ona göre dizayn ayarlamalıdır ki, her türlü gaile karşısında paniğe kapılmasın ve şaşırıp kalmasınlar.

 

3-CİHAD MÜ’MİNİN HER AN BÜTÜNLEŞTİĞİ AMELDİR

Maddi ve manevi cihad, İslami hayatın en büyük müeyyide ve müeyyidesidir. Müminlerin hayatında cihad ruhu söndüğü zaman, yavaş yavaş iman ve İslam aşkı da söner. Ayrıca, kalplerden cihad arzu ve iştiyakının silinmesi nisbetinde vahyin bereketi, ilahi maksadı anlama aşk ve şevki de kaybolur gider. Böylelerinin geceleri de karanlıktır, gündüzleri de.

Sokaklar, müminin cihadıyla ışığa ere ve aydınlanır. Dünyayı kana boğan anarşi, ancak müminin cihadıyla aşılabilir. İnsanlığın huzuru, mutluluğu müminin cihadıyla yeryüzüne iner. Muhabbet fedailerinin kuracakları dünya, bütün insanlığa huzur ve sulh getirecek, teminatın kaynağı, esası ve mesnedii olacaktır.

 

4-HAKİMİYETİN MÜMESSİLLERİ RABBANİLER

Gerçek mücadeleleri ancak rabbani olanlar verebilir. Onlar ki, Allah yolunda başlarına gelen her gaile, her dert ve musibete katlanırlar. gevşeklik göstermez. gök şak şak olsa başlarına dökülse, zemin yarılsa onları yutsa, binbir musibet değirmen taşları gibi başlarında dönüp dursa; ihtimal ki onların azmine zerre kadar tesir etmeyecek ve onlar yine hakk bildikleri yolda azm-i rah edip yürüyeceklerdir. Zira onlar birer sabır ve metanet kahramanıdırlar.

Allah tarafından sevilmek, O’nun rızasına nail olmak mı istiyorsunuz? İşte size yol: Gelin rabbanilerden olun...!

5-CİHAD YERYÜZÜ HAKİMİYETİNİN VESİLESİDİR

Müminin elinde olan, daima doğru yolu gösteren, izzet ve şeref kaynağı bir kitap; önünde de mukteda-yı küll bir rehber olan Hz. Muhammed (sav) vardır. Zaten mümin “Allah Rabbim, Hz. Muhammed (sav) rehberim, Kur’an düsturum, cihad yolum; bu uğurda ölmek ise, en tatlı ümniye ve idealimdir.” diyen insandır.

Cenab-ı Hakk, dinini yücelteceğini vaad ediyor. Allah’ın dinine sahip çıkanlar da ona el atmakla yücelip aziz olacaklardır.

 

CİHADIN KAZANDIRDIKLARI

1-İÇ VE DIŞ HUZURUN GARANTİSİDİR

Her millet, belli bir güce sahiptir. Eğer o millet kendisindeki bu potansiyel gücü dışa karşı harcamaz ve cihan hakimiyeti uğrunda kullanmazsa, iç bünyede anarşi ve huzursuzluk başlar. Günümüzde her türlü anarşi ve terör, diş mihraklıdır. Dış güçler bu vesile ile bu cennet vatanı bir kaos cehennemine çevirmek istemektedir. Anarşi ve terörle zaafa uğratılan bir devlette her türlü teklife boyun eğdirmekten daha kolay bir şey yoktur.

Görülüyor ki, ister içten içe kokuşmanın hasıl edeceği huzursuzluk, ister dahili anarşi ve terörün getirdiği kaos, ister dıştan gelen tecavüzlerin doğurduğu ızdırap ve sıkıntı ve isterse müslümanlara arız olan daha başka dertler... Evet, her türlü meselenin halledilmesi için tek bir çare vardır. O da, maddi-manevi cihad yapmaktır. Kısaca cihad, bizim dahili ve harici huzur ve sükutumuzun yegane garantisidir. Cihadın olmadığı bir dünyada, Hiç kimsenin hiçbir şeye karşı, huzur ve sukün adına garantisi yoktur.

2-CİHAD YIKILIŞLARI ÖNLEMENİN ÇARESİDİR

Mümin, ancak içte ve dışta vereceği bu mukaddes kavgayla aziz olacaktır. Ama o, kendisine terettüp eden vazifeyi yapmayıp, yaşama ve hayattan kan alma sevdasına düştüğü, şahsi zevklerine takılıp kaldığı zaman ise, onuru ve izzeti gidecek, dolayısıyla da sefil ve perişan olacaktır.

Evet cılız omuzlarımıza, incecik belimize üst üste bir sürü vebal yüklenmiştir. Yirminci asrın idrak sahibi müslümanı, bu veballer altında iki büklümdür ve bu mesele hafif değil, aksine çok çetindir. Laakal, çeyrek asır inlemeden, sancı ve ızdırap çekmeden bu feryadın dinlenmeside mümkün değildir. Bu duruma gelmemizin tek sorumlusu da yine kendimiziz.

 

CİHADI ENGELLEYEN HUSUSLAR

1-CİHAD - REHAVET UYUMSUZLUĞU

İnsanları cihad vazifesinden alıkoyan, hayata ve hayatın lezzetlerine bağlılıktır. Rahatını terketemeyen, şahsi hazlarından ve zevklerinden fedakarlıkta bulunamayan bir insandan cihad gibi büyük vazifeler beklenemez. Beklensede beyhudedir.

Gerçekten Allah’a teslim olan bir insan, bütün dünya aleyhinde olsa bile, en küçük bir endişe ve paniğe kapılmaz. Zira o hep şuna inanır: “Ben, Allah’a iman etmişim. Allah, benimle beraberdir. Ne tasaya, ne de gevşekliğe lüzum yoktur. Mutlak güçlü ve yegane sahibi olan Allah, arkamda zahir olduğu müddetçe hiçbir şey beni korkutamaz.”

İnsan vardır dünya zevk ve nimetleri için ahireti feda eder; insanda vardır, dünyasını hep ahireti için kullanır. İşte mümin, bu ikinci tip insandır; o, dünyada Allah’ın kendisine verdiği herşeyi ahiret binasını kurma yönünde kullanır. Mümin dini için yaşayan insandır.

 

2-CİHAD VE HAYATI HAKİR GÖRME İLİŞKİSİ

Allah yolunda, olabilmek için rahat ve rehaveti terk etmenin yanında onun bir üst basamağı sayılabilecek hayatı hakir görmek de şarttır. Evet, hayatı hakir görmeyenlerin, ukbaya dünya gibi bakmayanların cihadı bütün buudları ile birlikte ele alıp, yaşamaları adeta imkansızdır. Dünyaya dünya kadar, ahirete ahiret kadar değer vermek gerekir.

Bu dengeyi kurabilenler için korku ve endişeden söz edilemez. Bütün dünya bela olup başlarına patlasa, herhalde onları zerre kadar paniğe sevketmeyecektir. Zira korku ve endişe hayat tutkusundan ileri gelir; halbuki onlar, hayatı bütün bütün istihkar etmektedirler.

Ölümün arkasından koşanlar, ona çabuk ulaşamadı; ölümden kaçanlar da kurtulamadılar. Madem ki ölüm takdir edildiği zaman gelecektir, öyle ise önemli olan aziz olarak ölmektir.