İNSAN TABİATINI TANIMA

Yazar : Alfred ADLER

Yayınevi : Türkiye İş Bankası Yayınları

Baskı : İstanbul / 1994 / 443 shf.

 

Yazar Hakkında:

Çağımızın en başta gelen psikologlarından biri olan Alfred Adler (1870-1937), meslek hayatının ilk yıllarını Viyana'da geçirmiş ve 1910 yılına gelinceye kadar Sigmund Freud'la birlikte çalışmıştır. 1910-1911 yıllarında Freud’un çevresinde toplanmış olan gruptan ayrılarak bazı temel noktalarda Freud'inkinden tamamen farklı olan Bireysel Psikoloji adlı bir sistem ortaya atmıştır. Avrupa'nın birçok yerlerinde ve Amerika'nın birçok yerlerinde ve Amerika'da birçok konferanslar vermiştir. Sosyal ilgi, Hayatın anlamı, Hayat Bilimi, Nevrozların problemleri gibi daha birçok eseri vardır.

Önsöz ve Girişlerden sonra 1. Kitap kısmında yazar, insan davranışı ana temasını işliyor. 1. Kitap'ın kısaca alt başlıkları şöyle:

* Ruh

* Ruhsal Hayatın Sosyal görünüşleri

* Çocuk ve Toplum

* İçerisinde yaşadığımız Dünya

* Aşağılık Duygusu ve Kendini Kabul ettirme çabası

* Hayata Hazırlanma

* Cinsiyet

* Çocuğun Aile çevresi içerisindeki yeri

2. Kitap, karakter Bilimi başlığıyla karşımıza çıkıyor. Alt başlıkları

* Genel Düşünceler

* Saldırgan Karakterin Özellikleri

* Saldırgan olmayan Karakter Özellikleri

* Karakterin Başka görünüşleri

* Duygular ve Heyecanlar

Kitabımızın sonunda "Eğitim konusunda genel düşünceler" adlı bir ek kısım da vardır.

Şimdi kısaca kitabın bu başlıklar altında nelerden bahsettiğini görelim.

 

I. KİTAP: İNSAN DAVRANIŞI

A) RUH:

1) Ruhsal Hayatın Kavramı ve Öncülü: Ruhun serbest bir şekilde hareket edebilme ile tabii bir ilişkisi vardır.

 

2) Ruhsal Organların Fonksiyonu: Ruhsal Hayat, saldırgan etkinliklerle güvenliğe ulaşmak için yapılan etkinliklerden oluşan karmaşık bir bütündür; en son amacı da insan organizmasının varlığını sürdürmesini sağlamak ve ona güvenlik içerisinde gelişebilmek imkanını vermektir. Hayattaki her türlü kötülüğün kaynağı olarak birtakım kusur veya yetersizliklerin görülmemesi gerekir.

 

3) Ruhsal Hayatta Belli bir gayenin var oluşu: İnsanın ruhsal hayatı, gayesi ile belirlenmiştir. İnsanın bütün etkinlikleri her zaman için var olan belli bir gayeye doğru yönelmedikçe, etkinliklerini belirleyen, değiştiren ve sürekliliğini sağlayan bir gaye bulunmadıkça, hiçbir insanın düşünmesi, istemesi ve hayal kurması mümkün değildir. Bir ruhsal gelişmeyi ancak her zaman için var olan bir gayeyi göz önünde tutacak olursak anlayabiliriz. İnsanların hareketlerine yön veren gaye, çevrenin çocuk üzerindeki etkileri ve çocukta uyandırmış olduğu izlenimlerle belirlenmiştir.

 

B- RUHSAL HAYATIN SOSYAL GÖRÜNÜŞLERİ:

1) Mutlak gerçek: Bir insanın ne şekilde düşündüğünü bilebilmek için o insanın başka insanlarla olan ilişkilerini incelememiz gerekir.

Hiç durmaksızın ortaya çıkan problemleri çözme sorunluluğu insan ruhunun etkinliğine yön verdiği için, insan ruhu özgür bir kuvvet olarak hareket edemez.

 

2) Topluluk hayatına duyulan ihtiyaç: İnsan varlığının sürekli olarak yaşamasını en iyi sağlayan şey, topluluk hayatıdır.

3) Güvenlik ve çevreye uyma: İnsan ruhunun gelişmesinde konuşmanın son derece büyük bir değeri vardır.

4) Sosyal Duygu: Bir insanı ölçmemize yarayacak kriterler, o insanın genellikle insanlık için taşınmış olduğu değerle belirlenmiştir.

C- ÇOCUK VE TOPLUM

Toplum bizden, ruhumuzun gelişmesini de etkileyene bir takım yükümlülükleri yerine getirmemizi ister.

1- Küçük çocuğun durumu: Toplumun yardımına muhtaç olan her çocuk, hem ona bir şeyler veren, hem de ondan bir şeyler alan, bir yandan çevreye uymasını bekleyen, öbür yandan yaşama iç tepkisini tatmin eden bir dünya ile karşı karşıyadır. Tiplerin oluşumu hayatın ilk döneminde başlar.

2) Güçlüklerin etkisi: Ruhunun gelişmesi sırasında çocuğun karşılaşmış olduğu engeller, genellikle sosyal duygusunu bozmakta ya da sosyal duygunun gelişmesini durdurmaktadırlar.

Aşırı bir sevgi gösterilerek yürütülen bir eğitim de, hiçbir sevginin bulunmadığı bir eğitim kadar zararlıdır.

 

3) Sosyal bir varlık olarak insan: İhsanı anlayabilme onu komple çevresiyle değerlendirme ile başarır.

 

D- İÇERİSİNDE YAŞADIĞIMIZ DÜNYA:

1) Dünyamızın yapısı: İnsanı çevreye en çok yaklaştıran duyu organı gözdür.

 

2) Dünya görüşünün değişmesi ile ilgili unsurlar: Bir insanın bireyselliği neyi ve nasıl algılamış olduğuna bağlıdır. Bu algılar bellekte muhafaza edilir ve ruhun gelişmesinde, hayal gücünün artmasında etkilidir. Hayal gücünde bir algı, o algıyı oluşturan obje olmaksızın yeniden meydana getirilir.

3) Hayal Kurma: Hayal kurma, insan organizmasının hareketliliğine bağlıdır. Hayal kurmanın derecesi ya da hayal gücünün kapsamı konusunda kural olmak

4) Rüyalar: Bir insanın karakteri rüyalarda kolayca anlaşılır.

 

5) Kendini Başkasının Yerine Koyabilme ve Özdeşleşme: Kendini başkasının yerine koyabilme yeteneği, bir insanın başka bir insanla konuşması sırasında ortaya çıkar. Bir kimse ile özdeşleşmemiz mümkün olmazsa, o kimseyi anlamamız imkansızdır.

 

6- İpnotizma ve Telkin: Sosyal duygunun etkisi altında, insanın kendi çevresinden etkilenmeyi bir dereceye kadar istemiş olduğunu görüyoruz. Etkilenmeye hazır olma derecesi, etki yapan kimsenin etkilemeye çalıştığı kişinin haklarını ne derece göz önünde tuttuğuna bağlıdır. Zarar verilen bir insan üzerinde devamlı bir etkide bulunmak imkansızdır. Bir insan ancak kendi haklarının gözetildiğini hissettiği zaman en iyi şekilde etkilenir.

 

E- AŞAĞILIK DUYGUSU VE KENDİNİ KABUL ETTİRME ÇABASI

1- İlk Çocukluk Yılları: Dünyaya bir takım organik kusurlar ve yetersizliklerle gelen çocukların, küçük yaşlardan beri, çoğu zaman sosyal duygularının engellenmesine yol açan bir durumla karşılaştıkları görülmüştür.

 

2- Aşağılık Duygusunun Giderilmesi: Çocukluk güçlü olmak için gös-terdikleri çabayı açıkça dile getirmezler, onu sevgi perdesi altında gizlerler. Çocuk, aşağılık duygusunu giderme çabası içerisinde yalnızca güç ve kuvvet dengesini yeniden kurmaya çalışmakla yetinmemekte, aynı zamanda aşırı bir telafi mekanizmasına başvurmaya, bu yüzden dengeyi bozacak şekilde öbür uca doğru gitmeye çalışır.

Herhangi bir beden kusuru ya da hoşa gitmeyen bir karakter özelliği olan bir kimseyi ayıplamadan yaklaşarak problemini çözmeliyiz.

 

3) Hayat Grafiği ve Dünya Görüşü: İnsanlar, çocukken hayata karşı takınmış oldukları tavırları değiştirmezler. Bununla birlikte, bu tavır daha sonraki hayatta ilk çocukluk günlerindekinden farklı bir biçimde ifade edilir.

F- HAYATA HAZIRLANMA:

Bireysel Psikolojinin en temel ilkelerinden biri, her türlü ruhsal olayın, belirli bir gaye için yapılan bir hazırlık olduğudur.

1. Oyun: Çocuğun hayatında, gelecek için yapılan hazırlığı çok açık bir şekilde gösteren önemli bir olay vardır. Oyun.

Oyun ruhla sıkı sıkıya ilgilidir. Hatta bir çeşit meslek gibidir. Oyunda çocukların bütün özellikleri ortaya çıkar.

2- Dikkat ve Oyalanma: Dikkat, ruhun ayırt edici niteliklerinden biridir ve insanın başarılarında birinci derecede rol oynar. Yorgunluk ve hastalık dikkati olumsuz etkilerler. Dikkatin uyanmasındaki en önemli etken, dünyaya gerçekten derin bir ilgi duymaktır. İrade gücünün ve enerjinin bulunmayışı da dikkati bir nokta üzerinde toplayamama yeteneksizliğe benzer.

 

3- Suçluluğa götüren ihmal ve unutkanlık: Sosyal duygu yeterince gelişmediği zaman insanın başkalarına gereken ilgiyi göstermesi ceza tehdidi altında bile son derece güç olmaktadır.

 

4- Bilinçdışı alan: Bazı ruhsal yetenekler bilinç alanı dışında gelişir. Dikkati uyaran bazı şeyler bilincimizin değil ilgilerimizin olanına girer, ilgilerimiz ise genellikle bilinçdışı alanda yer alırlar. İnsanlar, farkında olmaksızın, kendi içlerinde hiç durmadan faaliyet gösteren birtakım güçler geliştirirler. Bu güçler, onların bilinçdışı alanlarında gizlenir, hayatlarını etkiler ve ışığa çıkarılmadıkları zaman bazen acı sonuçlara yol açarlar.

5- Rüyalar: Bir insanın rüyalarında o insanın karakteri ile ilgili sonuçlar çıkarabilmek için, bu sonuçların bireyin başka ayırt edici nitelikleriyle desteklenmesi ve rüyalarla ilgili yorumumuzu bunlarla doğrulamamız gerekir. Rüya, bir insanın hayat problemlerinden birine çözüm yolu aradığını gösterir ve bu problemleri ne şekilde de ele aldığını da gösterir.

6- Yetenek: Bir insanı değerlendirme o insanın yeteneklerini ölçebilme göz önünde bulundurulur. Bununla birlikte "ölçü" olarak yetenek testleri pek güvenilir değillerdir.

 

G- CİNSİYET

1- Cinsiyet Ayımı ve İşbölümü: Her insan belli bir zamanda ya da belli bir yerde toplum hayatına katkıda bulunmak zorundadır. Bir insanın yetenekleri, o insanın toplumun üretim sistemi içerisindeki yerini belirlemektedir. Bununla beraber insanların iki cins halinde yaratılmış olması da toplumdaki işbölümünü yönlendiren unsurlardan biridir.

 

2- Bugün Kültürü İçerisinde Erkeğin Egemen Durumu: Toplumumuz-daki işbölümünü, bütün uygarlığımızı belirleyen özel kalıplar içerisinde şekillenmesine yol açmıştır. Bunun sonucunda, bugünün kültürü içerisinde erkeğin önemi geniş ölçüde artmıştır. Böylece erkeğe toplumda haksız bir üstünlük verilmiştir.

 

3- Kadınlık Rolünden Kaçma: Erkek olmanın sağladığı elverişli durumların apaçık oluşu, kadınların ruhsal gelişmesinde ciddi bozukluklar yaratmakta, bunun sonucu olarak da kadınlık rolü evrensel diyebileceğimiz bir tatminsizlik duygusuna yol açmaktadır.

 

4- Cinsler Arasındaki Gerginlik: Uygarlığımızın hataları sonucu değişik önyargılar meydana gelmiş ve bunu telafi edebilecek eğitim sisteminin de olmayışı dolayısıyla erkek ve kadın arasında güvensizlik ve samimiyetsizlik olmuştur.

5- Reform Denemeleri: Cinsler arasındaki ilişkileri daha iyi bir hale getirmek için yapılmış olan değişikliklerin en önemlisi kız ve erkek çocukların birlikte eğitimidir.

 

H- ÇOCUĞUN AİLE ÇEVRESİ İÇERİSİNDEKİ YERİ

Bir insan hakkında kesin yargı verilmeden önce onun hangi şartları içerisinde yetişmiş olduğunun bilinmesi gerekir. Bir insanın kendisi nasıl yorumladığı da önemli bir meseledir.

Boş gururuna kapılmış bir kişiyi eğitirken ona birinci olmanın en üstün olmanın önemli olmadığını telkin etmek gerekir.

En büyük çocuklar genellikle güçlü olmaya büyük değer verirler. Güçlü olmak için gösterilen çabanın dünyaya ikinci olarak gelen çocuk için de özel bir anlamı vardır.

Hatalı bir biçimde gelişmiş ve yanlış bir yol tutmuş olan insanlara karşı sempati duyarak yaklaşmalıyız. Hatanın kaynağını bilmemiz, durumu düzeltebilmemiz için bu tür yaklaşım, bize etkili araç sağlayacaktır.

 

2. KİTAP: KARAKTER BİLİMİ

A) GENEL DÜŞÜNCELER

1- Karakterin Kaynağı ve Özel Niteliği: Karakter ruhsal bir tavırdır, bir insanın içerisinde yaşadığı çevreye yaklaşımının özelliğini ve ayırt edici niteliğini oluşturmaktadır; bir insanın önemli bir kişi olmak için göstermiş olduğu çabaların o insanın sosyal duygusun yönünde gelişmesini mümkün kılan davranış kalıbıdır. Karakter özellikleri katılımla geçen veya doğuştan var olan şeyler değildir.

 

2- Karakterin Gelişmesi basımından Sosyal Duygunun önemi: Güçlü olma çabasının yanında, sosyal duygu da karakterin gelişmesinde önemli rol oynar. Sosyal duygu, hem aşağılık duygusundan hemde bu duyguyu telafi etme amacını güden güçlü olma çabasından etkilenmektedir. Bireyin sosyal duygusunun gelişme derecesi, evrensel olarak geçerli olan insani değerlerin biricik kriteridir. Sosyal duygunun derecesi, bir insanın her türlü faaliyetlerinde kendini göstermektedir.

 

3- Karakter Gelişmesinin Yönü: Bir kişilikte dikkati çeken karakter özellikleri, o insanın ruhsal gelişmesinin çocukluktan beri almış olduğu yöne uygun olmalıdır. Karakterin dümdüz bir çizgi üzerinde gelişmesinde her türlü engel tehlikelidir. Toplumun gereklerine uyabilmenin ilk şartı rahat bir sosyal hayattır. Zorla itaat etmek ancak görünüşte itaat etmek demektir.

Toplumda iyimserleri tavır ve hareketlerinden hemen tanımak mümkün-dür. Ürkek değildirler; açık ve serbest bir şekilde konuşurlar; ne çok alçak gönüllüdürler, ne de kendilerini engellemiş ve tutuk hissederler. Kötümserler ise büsbütün farklı bir tiptirler. En büyük eğitim sorunları bu gibi kimselerde karşımıza çıkar. Saldıran insanlar, cesur olukları zaman, kendi yeteneklerini olanca şiddeti ile dünyaya kanıtlayabilmek için cesaretli çılgınca bir cüret haline getirirler. Kendilerine güvenmeyenler ise kesinlikle başkalarına da güvenmezler.

 

4- Mizaç ve İç Salgı Bezlerinin Salgıları: "Mizaç" denildiği zaman ne anlaşıldığını bilmek güçtür. Mizaçları "sıcakkanlı," "öfkeli", "hüzünlü" ve "soğukkanlı olarak dörde ayırabiliriz.

Sıcakkanlı tipe, hayattan tat aldığını açığa vuran, olayları çok fazla ciddiye almayan, olaylara çeşitli görüş açılarından bakma yeteneğini yitirmeksizin mutlu şeylerden zevk duyan insanlar girmektedir.

Öfkeli tipten olan bir insanın güçlü olmak için göstermiş olduğu çaba o kadar kuvvetlidir ki her zaman gücünü kanıtlamak zorunda bulunduğunu hissettiği için daha sert ve şiddetli hareketlerde bulunmaktadır.

Hüzünlü tip, güçlükleri yenebileceğine ve ilerleyebileceğine hiçbir zaman inanmayan, yeni bir riske girmeyen, bir gayeye doğru ilerleyecek yerde hareketsiz kalmayı tercih eden, kararsızlığı açıkça belli olan nevrotik kişidir.

Soğukkanlı tipten olan bir insan ise, genellikle hayata yabancıdır. Hayatta edinmiş olduğu deneylerden gereken sonuçları çıkarmayı başaramaz.

Şu da vardır ki sınırları kesin olarak belirlenmiş mizaçlara seyrek olarak rastlanmaktadır. Bu tipler ve mizaçlar değişmez de değillerdir.

Mizaçlar, iç salgı bezlerinin yaptığı salgılara bağlı şeylerdir. Tıp bilimindeki en yeni gelişmelerden biri, iç salgı bezlerinin önemi üzerinden durulması olmuştur.

 

B- SALDIRGAN KARAKTER ÖZELLİKLERİ

1-Boş-gurur ve Harislik: Kendini başkalarına kabul ettirmek için gösterilen çaba, en yüksek noktasına ulaşır ulaşmaz, ruhsal hayatta büyük bir gerginlik oluşturur. Her insan kendini belli bir dereceye kadar boş-gurur kaptırmış olabilir. Fakat bunu açığa vurmamalıdır. Boş-gurur çok geçmeden toplum içerisinde gereken şekilde davranmamasına yol açar. Bu insanlar başkalarını hiç mi hiç önemsemezler. Başkalarına egemen olmaktan hoşlanan boş-gururlu insanlar, başkalarını kendine bağlayabilmek için önce onları elde etmeye çalışırlar. Bu yüzden, bir insanın ideal davranışı belli bir dereceyi aştığı zaman insancıllığı ve insan sevgisi göze batacak kadar fazla olduğu zaman güvensizlik duyabilir.

 

2- Kıskançlık: Kıskançlık, başkalarına güvenmeme ve onlara pusu kurma, başkalarını eleştiren bir tavır takınma ve sürekli bir ihmal edilmiş olma korkusu duyma gibi belirtilerle ortaya çıkabilir. Kıskançlığın bir şekli kendi kendine yiyip bitirme başka bir şekli ise şiddetli bir inatçılık olarak görülmektedir.

3- Haset: Güçlü olma ve başkalarına egemen olma çabasının bulunduğu yerde, haset gibi bir karakter özelliği de karşımıza çıkar. Bir insanla o insanın görülmemiş derecede yüksek olan gayesi arasındaki uçurum, aşağılık kompleksi şeklinde görünür.

4- Cimrilik: Genellikle bir insanın başkasına zevk vermemesi, topluma ve başka insanlara karşı takındığı tavırda cimri davranması gibi belirtilerle ortaya çıkar.

5- Kin: Düşmanca bir tavır takınmış olan insanların ayır edici bir niteliği olarak karşımıza çıkar.

 

C- SALDIRGAN OLMAYAN KARAKTER ÖZELLİKLERİ

İnsanlığa açıkça düşman olmamakla birlikte düşmanca bir tavrın yol açtığı toplumdan kendini soyutlama ve yalnızlık izlenimi edinmemize sebep olan karakter özellikleridir. İnsanlardan kaçma, Endişe, Yüreksizlik ve baskı altına alınmayan içgüdüler bu özelliklerdendir.

 

D- KARAKTERİN BAŞKA GÖRÜNÜŞLERİ

Bunlarda neşeli olma, düşünme ve konuşma biçimleri, olgunlaşmamış olma, ukalalık, boyun eğme, başkalarına söz geçirme ve dindarlık gibi karakter özellikleridir.

E- DUYGULAR VE HEYECANLAR:

Duygular ve heyecanlar sıkı sıkıya kişiliğin özüne bağlı olduğu için tek tek insanların özel nitelikleri değildirler. Her insanda az çok karşımıza çıkarlar. Bunlar insanları birbirinden uzaklaştıran ve birbirine yakınlaştıran duygular olarak ikiye ayrılabilir. Öfke, keder, tiksinme, korku ve endişe insanları birbirinden uzaklaştırırken; sevinç, sempati gibi duygular da insanları yakınlaştırır.

SONUÇ:

"İnsan tabiatını tanıma" kitabı Freud'un karşısında bir tez niteliğinde ve kişilerin karakterlerine, olaylara karşı sergilediği realist ve orijinal tavrıyla, kitapta geçen çoğu konu hakkında verdiği örnekler ve sunduğu toplumsal kesitlerle sıkılmadan okunabilecek, hatta okunması gereken ve kütüphanemizde bulunması gereken bir kitap.